Yaşam bu kadar kısa olmamalı, diye düşündüm, Füsun Akatlı’nın ölüm haberini duyduğumda. Onun gibi üretken bir insanın yaşamı bir anda noktalanıyor, onunki gibi aydınlık bir beyin bir anda sönüveriyor. Geride kalan siz, dilediğiniz kadar isyan ediniz, öfkeleniniz, öfkenizi haykırınız… Gerçek değişmiyor; zaman geçtikçe haksız bulduğunuz o erken ölümü kabullenmeye başlıyorsunuz. Yaşam sürüyor, diyorsunuz, bir eksikle de olsa. Oysa kapatılabilir bir eksik değil ki Füsun’un artık olmayışı, hiç olamayacağı.
Kime, neye hınç duyacağımı bilemiyorum; “temmuz” diyorum sonra, Metin Altıok’u, Âşık Nesimi Çimen’i, Asaf Koçak’ı, Asım Bezirci’yi, Erdal Ayrancı’yı, Muhlis Akarsu’yu, Behçet Aysan’ı, Hasret Gültekin’i, Bilge Karasu’yu, Tomris Uyar’ı, Rıfat Ilgaz’ı, Cevdet Kudret’i, Aziz Nesin’i, Suat Derviş’i, şimdi de Füsun Akatlı’yı bizden koparıp götüren temmuzu lanetliyorum, elimden başka bir şey gelmediğinden.
***
66 yıl yaşadı Füsun Akatlı. Ankara Üniversitesi Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesi Felsefe Bölümü’nü bitirdikten sonra edebiyat felsefesi alanında doktorasını verdi. Ders verdi, aydınlık yüzlü öğrenciler yetiştirdi. Bir süre İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nda baş dramaturg olarak görev yaptı. Yeditepe Üniversitesi Tiyatro Bölümü’nü kurup yönetti.
1968 yılından bu yana Dost, Soyut, Varlık, Milliyet Sanat dergilerinde; Politika, Aydınlık, Söz ve Cumhuriyet gazetelerinde yazdı; Milliyet Kitap ekinde edebiyat eleştirileri kaleme aldı.
Sait Faik Hikâye Armağanı, Simavi Edebiyat Ödülleri, Behçet Necatigil Şiir Ödülü, Cevdet Kudret Ödülleri, Haldun Taner Öykü Ödülü jürilerinde ve İstanbul Kitap Fuarı Danışma Kurulu’nda görev yaptı.
Çok değerli kitaplar bıraktı bize: “Yaz Başına Neler Gelir” (1980), “Bir Pencereden” (1982), “Edebiyat Defteri” (1987), “Felsefe Kıyılarında” (1989), “Tenha Yolun Ortasında” (1995), “Pusulamız Felsefe” (1995), “Bilge Karasu Aramızda” (1997), “Öykülerde Dünyalar” (1998), “Zamanı Yaşatan Roman Zamana Direnen Şiir” (1998), “Acıyla, Sevgiyle, Kahramanca” (1999), “Sis Lambası” (1999), “Düşünce Ufkunda Pupa Yelken” (1999), “…Bir de Ruhi Su Geçti” (2001), “Felsefe Gözlüğüyle Edebiyat” (2003), “Kültürsüzlüğümüzün Kışı” (2003), “Zamansız Yazılar” (2004), “Niçin Diyalektik” (1977, 2007), “Rüzgâra Karşı Felsefe” (2008),
***
Cumhuriyet’te köşe yazıları yazmaya başladığında ne kadar mutlu olmuştum. “Zamansız Yazılar” koymuştu köşesinin adını. Ancak iki yazı yazmak kısmet oldu; “…eskimiş, unutulmuş, küflü, naftalinli, demode bulunarak gündemin dışında bırakılanlar, benim her zaman gündemimdedir demek isterim bir yandan… Bir yandan da, damdan düşercesine, adeta patavatsızca açıverdiğim konulardan, onların toyluğundaki saflıktan ya da art düşüncemdeki ‘sinsilik’ten, taze lezzetler bulmayı umarım” diyordu 14 Haziran tarihli ilk yazısında.
Birçok insanın “eskimiş, unutulmuş, küflü, naftalinli, demode bularak gündemin dışında” bıraktığı sosyalist düşünceden dönmemiş, sağlam duruşlu bir kadındı Füsun. Hayat arkadaşı, kızı Zeynep’in babası, Sivas’ta gericiler tarafından yakılan Metin Altıok’un acısını taşıyordu içinde. Derin acısı onun vakur duruşunu hiç bozmadı. Savaşımcı bir insandı; tiyatro bölümünü kurduğu Yeditepe Üniversitesi’nde kendisine karşı oynanan oyunlara nasıl direndiğini yakından izlemiş, onu başarıya götüren kararlılığına hayran olmuştum.
Çeşitli ortamlarda çok kez birlikte olmuştuk. Her zaman ciddi, ama güler yüzlü, her zaman bakımlı ve şıktı. Kadın gibi kadındı. Onu çok özleyeceğim.
Yıldızlar yağsın toprağına.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder