19 Ağustos 2010 Perşembe

DEMOKRASİ ÜZERİNE BİR ÇİFT SÖZ - 28.03.2010

Çağdaş demokrasi kapitalizmin ürünüdür, çoğu kez sanıldığı ya da gösterilmek istendiği gibi yalnızca siyaseti değil, yaşamın tüm alanlarını kapsar. Çalışma yaşamı, sosyal yaşam, kültürel yaşam vb alanlardan birinde dahi olmaması/işlememesi durumunda o ülkede çağdaş demokrasinin varlığından söz etmek doğru değildir.

Demokrasi ile yine kapitalizmin bir ürünü olan liberalizmi birbirine karıştırmamak gerekir. Liberalizm, kapitalizmin doğuşu ile birlikte ortaya çıkan burjuvazinin geliştirdiği bir ideolojidir; ilk çıkış döneminde gelişmekte olan burjuvazinin çıkarları doğrultusunda salt ekonomik alanla sınırlıyken aynı dönemde kendisi için bir sınıf olma yolunda bilinçlenen işçi sınıfının savaşımlarına bağlı olarak insan hakları’, ‘yurttaş haklarıgibi içerikler kazanmıştır. Bir başka deyişle özgür işgücügereksinimi nedeniyle bu içerikler burjuvazi tarafından benimsenmiştir.

Çağdaş demokrasi ise kapitalizmin ilk döneminde feodalizme ve mutlakiyetçi monarşilere karşı verdiği savaşımda burjuvazinin yanında yer alan, kendisi için bir sınıf olduğunun bilincine vardıktan sonra ise yaşamın her alanında demokrasiistemiyle burjuvazinin karşısına dikilen işçi sınıfının eseridir.

***

Yukarıda söylediklerimiz Marksizmin kurucuları Karl Marx ve Friedrich Engelsin Batı toplumlarının gelişmesine ilişkin ortaya koydukları değerlendirmeler çerçevesinde geçerlidir.

Türkiye, bu gelişme aşamalarını/süreçlerini yaşamamıştır. Bir merkezi-feodal devlet olan Osmanlı İmparatorluğu ülkedeki kapitalist gelişmeye bağlı olarak gelişen burjuvazi ve ona destek veren işçi sınıfı tarafından değil, emperyalist işgal altındaki toprakları kurtarmak ve yeni bir devlet kurmak yoluyla yola çıkan bir avuç kurtuluşçu asker-sivil küçük burjuva kadronun öncülüğünde ortadan kalkmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti baştaki devrimci aydınların tüm çabalarına karşın feodalizmden arındırılamamış, iktidar kadroları uzun yıllar Şeyh Sait, Ağrı, Dersim vb gibi konumlarından ödün vermek istemeyen Doğunun feodal güçlerinin başlattıkları isyanlarla baş etmek zorunda kalmışlardır. Feodalizmin tasfiyesini öngören bir toprak reformu bugüne kadar yapılamamıştır. Dolayısıyla Türkiye günümüzde de feodal üretim ilişkilerinin yer yer egemen olduğu, Orta Anadolu örneğinde somut olarak görüleceği gibi kapitalistleşen altyapının feodal üstyapı kurumlarını koruyarak geliştiği, birbirlerini karşılıklı besledikleri bir ülkedir.

***

Bu koşullarda Türkiyede evrensel kabul gören anlamıyla bir demokrasinin varlığını düşünmek güçtür, çünkü salt parlamenter seçim sisteminin varlığı bir ülkenin demokrat olduğu anlamına gelmemektedir. Bugün ülkemizde milyonlarca yurttaş siyasal tercihlerinde özgür davranabilme koşullarına sahip değildir. Bu insanlar kendi istediklerini değil, kendisinden istenilenleri seçmek durumundadırlar. Böyle bakıldığında gerçek bir temsiliyet söz konusu olmadığından yürürlükteki parlamenter sistemin milli iradeyiyansıttığını söylemek de tıp dilinde kişinin kendi söylediği yalana kendisinin inanması anlamına gelen mitomanik bir yaklaşım olmaktadır.

Çağdaş demokrasiyi bir yana bırakalım, dünyanın başka hiçbir ülkesinde görülmeyen yüzde 10luk baraj sistemi bile tek başına Türkiyedeki parlamenter sistemin nasıl ve kimler adına işlediğinin bir göstergesidir. Bu sistemle her seçimde milyonlarca oy çöp olmakta, toplumun gerçek siyasal iradesi parlamentoya yansımamaktadır.

Demokrasi, parlamenter çoğunluk diktatoryasına değil, her şeyden önce toplumdaki azınlıkları koruyan rejime verilen addır.

Bizdekine ne demek gerekir? Bilmiyorum

Hiç yorum yok: