Zaman zaman beni bunaltan bir yanım var; bir konuya sardım mı kendimi kurtaramıyorum. İlle de en ince ayrıntısına kadar anlayıp bileceğim. Bu arada da yeni şeyler öğrenmiyor değilim, bu da “şer” in “hayır” yanı olmalı.
***
Masamın üzerinde Diyarbakır notlarım var, biliyorsunuz 1. Kitap Fuarı nedeniyle geçen ay oradaydım, izlenimlerimi düşmüşüm kâğıtlara. Öyle siyasal ya da turistik notlar değil, daha çok “insan halleri” üzerine.
Sözgelimi, Ben û Sen adlı bir meyhanede tanık olma keyfine erdiğim bir şiir şöleni var ki aradan iki hafta geçti tadı hâlâ kulaklarımda. Öyle hazırlıklı, tasarlanmış bir şölen değil, baştan sona doğaçlama. 7-8 saçlarına aklar düşmüş müşterinin oturduğu yan masada bir kişi ayağa kalkıyor, Ahmed Arif’in, Hasretinden Prangalar Eskittim’ini okumaya başlıyor, hem Türkçesini hem Kürtçesini. Anadolu’nun iki kardeş dilinin yüzlerce yıl içinde iç içe geçmişliği, bir aradalığı, kardeşliği ancak bu kadar güzel yansıtılabilir. Meyhanede herkes susmuş, dinliyor. Kim, diye soruyorum. Hüsnü Hoca (Güzel), diyorlar. Alkışlıyorum Hoca’yı.
Aradan bir zaman geçiyor, bu kez başka bir masada başka bir ses patlıyor, gür mü gür. Nâzım Hikmet’in ‘Memleketimden İnsan Manzaraları’ndan dizeler dolduruyor Ben û Sen’i. Bu gür sesin sahibi Mehmet Özer, masamızdaki onu daha önce dinlemiş olan dostlar, “Tüm kitap ezberindedir” diyorlar, durmadan, duraksamadan okuyor. Belleğine, sesine, vurgularına, okuma biçemine hayran olmamak elde değil. Doğal ki bir alkış da ona.
***
Diyarbakır, Hurri-Mitanniler’den bu yana binlerce yıldır çeşitli uygarlıkların üst üste oturduğu kadim bir kent. Diyarbakırlılar da ağırbaşlı, ağırbaşlı oldukları kadar da cana yakın insanlar. Medyanın çarpıtmalarına bakmayın, öbür kentlerimiz ne kadar dingin, ne kadar güvenliyse bu açıdan Diyarbakır’ın belki fazlası var ama eksiği yok.
Diyarbakırlılar hangi etnik kökenden gelirlerse gelsinler belediye başkanları Osman Baydemir’i seviyorlar. AKP dışında tüm partiler yüzde 1’in altında, AKP de yüzde 31’de kalırken, Baydemir’in her yüz Diyarbakırlı seçmenden 66’sının oyunu alması bu sevgi ve güvenin bir göstergesi. O da bu sevgi ve güvene layık olabilmek için büyük çaba harcıyor. Şimdi bana, “Ya o televizyonlardan izlediklerimiz?” diye sorabilirsiniz. Eğer bir insanın yaşamından 365 günlük kesiti, o kesit içinde yer alan herhangi bir günün herhangi bir anında söylenmiş tek bir sözcükle anlamlandırabiliyorsak, buyurun. Ama gerçek böyle değil.
***
Eğer AKP destekli İHH’nin kanlı bir kıyımla sonuçlanan İsrail’in Gazze ablukasını kırma girişimi araya girmemiş olsaydı sizlerle Diyarbakır izlenimlerimi daha ayrıntılı olarak paylaşacaktım. Bir de bir süre önce Güneydoğu’da iki gün içinde gözaltına alınan, tutuklanan 1000’i aşkın DTP üyesinin, yerel yöneticilerin akıbetini merak ediyorum. Bunu soracaktım.
Bu arada Gazze olayı bana bilmediğim yeni şeyler öğretti. Örneğin, yabancı bir devletin askerleri tarafından girişilen bir saldırıda ölen siviller, hem devlet, hem de din görevlileri tarafından “şehit” kabul ediliyor ve cenaze törenlerinde tabutlarına Türk bayrağı sarılıyor. Bunu bilmiyordum.
Bir de “bizim gemimiz” dediğimiz Mavi Marmara “bizim” değilmiş. 657 bin nüfuslu Komor İslam Federal Cumhuriyeti bayrağını taşıyormuş. Demek oluyor ki uluslararası hukuk açısından İsrail’in muhatabı Türkiye’den çok Devlet Başkanı Ahmed Abdullah Sambi yönetimindeki Komorlar.
Ne diyelim, Allah kolaylık versin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder