20 Ağustos 2010 Cuma

BİR ANIMSATMA - 01.08.2010

Referandum için sandığa gideceğimiz 12 Eylül gününün bir hafta öncesi, 6-7 Eylül, yakın tarihimizin en utanç verici olaylarından birinin 55. yıldönümüdür.

O gün İstanbulun, gayrimüslim azınlıkların yoğun olarak yaşadıkları semtlerinde 4 bin 214ü ev, 1004ü işyeri, 73ü kilise, 1i sinagog, 2si manastır, 26sı okul olmak üzere aralarında fabrika, otel, bar gibi yerlerin de bulunduğu 5 bin 317 mekân saldırıya uğramış, yakılmış, yıkılmış, yağmalanmıştı. Yerli basına göre 11, yabancı kaynaklara göre ise 15 kişi öldürülmüş, 60’ı tedavi altına alınan yaklaşık 400 gayrimüslim kadına tecavüz edilmişti.

6-7 Eylül olayları, Demokrat Parti hükümeti tarafından planlanan, Özel Harp Dairesi ve Kıbrıs Türktür Cemiyeti tarafından yürütülen, siyasal-ideolojik açıdan ırkçı-faşist, insani açıdan da ahlaksızca, aşağılık bir operasyondu. Yıllar sonra Tempo dergisi için kendisiyle bir röportaj yapılan, tuğgeneralken Özel Harp Dairesi Başkanlığında bulunmuş, orgeneralliğinde de bir süre Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği görevini yürütmüş olan Sabri Yirmibeşoğlu, 6-7 Eylül bir Özel Harp işiydi. Ve muhteşem bir örgütlenmeydi. Amaca da ulaştıdiyerek bu devlet suçunu itiraf edecekti.

***

Olaylar 6 Eylül günü radyoların saat 13.00 haberlerinde Atatürkün Selanikte doğduğu evin bombalandığı haberiyle başlamıştı. Bu arada günlük tirajı ortalama 20 bin olan Demokrat Parti yanlısı İstanbul Ekspres gazetesi 290 bin basılmış ve gazete Kıbrıs Türktür Cemiyeti üyeleri tarafından İstanbul genelinde satılmaya başlanmıştı. Aynı baskıda Cemiyetin genel sekreteri Kamil Önalın içinde Mukaddesata el uzatanlara bunu çok pahalıya ödeteceğiz, ödeteceğimizi alenen söylemekte de bir mahzur görmüyoruz cümlesinin yer aldığı bir yazısı yayımlanmıştı. Her şey özenle hazırlanmış bir plan çerçevesinde yürütülüyordu.

TC Selanik Konsolosluğunun Türk kavası bombayı attığı, Selanik Üniversitesinde hukuk öğrenimi gören ve Türk hükümeti tarafından burslu okutulan Gümülcine doğumlu bir Türk genci de kavası bu işe azmettirdiği savıyla Yunan makamları tarafından yakalandı. Genç, 9 ay hapiste kaldıktan sonra tahliye edildi ve mahkeme sonucunu beklemeden Türkiyeye geçti, gıyabında 3 yıl ceza aldı. Bir daha Yunanistana dönmeyip hukuk öğrenimini İstanbul Üniversitesinde sürdürdü. Sonra polis mesleğine atıldı, önce emniyet müdürü, sonra kaymakam, daha sonra da vali oldu. Adını vermiyorum, çünkü 27 Mayıs 1960 sonrası Yassıadada kurulan Yüksek Adalet Divanında Başbakan Adnan Menderesin 6 yıl hapis cezası aldığı bu suçtan aklandığı için olayla ilişkin olarak adını ananlara tazminat davası açıyor. Yıllar önce bu nedenle yüklü bir para ödediğimden adını anamıyorum. Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yermiş

***

Azınlıklara ait ev, işyeri, kilise ve okulları yağmalayanların bir bölümü Anadoludan getirilmişti. Bunlar, geri dönüş için Haydarpaşa Garında toplandıklarında yağmaladıkları mallarla yakalandılar. Çoğunluğu İzmit ve Adapazarından, 145i Sivastan, 117si Trabzondan, 116sı Kastamonudan, 111i Erzincandan getirilmişti. Olaylar sonrasında Aziz Nesin, Hasan İzzettin Dinamo, Nihat Sargın, Kemal Tahir, Müeyyet Boratav, Can Boratav, Arslan Kaynardağ, Kemal Tahir, Asım Bezirci gibi aydınlar olayın failleri olarak tutuklandılar, aylarca cezaevinde kaldıktan sonra serbest bırakıldılar. Kıbrıs Türktür Cemiyeti yöneticileri de göstermelik olarak tutuklandılar, fakat Başkan Hikmet Bil, Ya bizi serbest bırakırsınız ya da bazı şeyleri açıklarız deyince yargılanmalarından vazgeçildi.

Bu güneşli pazar günü bunları niçin yazıyorum?

Başbakan ve yalakaları her olanakta demokrasi adınaCumhuriyet Halk Partisinin geçmişini eleştiriyorlar ya, aynı demokrasi adına sahip çıktıkları Demokrat Partinin geçmişindeki ırkçı-faşist kara lekelere ne zaman sıra gelecek diye beklemekten usandığım için anımsatma babında yazıyorum. Hepsi bu. Yoksa Kıbrıs sorunubahanesiyle tezgâhlanmış bu ırkçı Türkleştirme operasyonundan sahip çıktıkları geçmiş adına hiç mi utanç duymuyorlar? Benimki yalnızca bir merak.

Hiç yorum yok: