Son günlerin moda sözcüğü “tarafsızlık”. Taraf olmamak, taraf tutmamak, bir başka deyişle iki arada bir derede olmak bir erdem olarak görülmek, gösterilmek isteniyor. “Tarafsızlık” taraftarlarına göre her yurttaş, her kurum, her kuruluş olaylar karşısında tarafsız olmalı. Tarafsızlığın ülke için “iyi” olduğu düşünüyorlar. En takıldıkları kurum da devlet, “ideolojilerden arınmış”, tarafsız bir devlet istiyorlar. Anayasanın ilk değiştirilemez üç maddesinin devleti ideolojikleştirdiğini söylüyorlar, oysa anayasa zaten ideolojik.
Bir saptama yapalım: Türkiye Cumhuriyeti feodal ilişkilerin altyapıda büyük ölçüde çözüldüğü, kapitalist üretim ilişkilerinin/biçiminin egemen olduğu, ekonomisi, insanın insan tarafından sömürülmesi temelinde işleyen bir sınıf devletidir. Türkiye Cumhuriyeti’nde başta anayasa olmak üzere yürürlükteki tüm yasalar var olan siyasal, ekonomik, sosyal ve hukuk düzenini egemen sınıflar adına güvence altında tutmak amacıyla hazırlanmışlardır.
Dolayısıyla var olan hukuk düzeninde biçimlenmiş olan devlet, sınıfsal niteliği itibarıyla ideolojiktir. Kapitalist ideolojik esaslara göre işleyen bir devlettir.
***
Gerçek bu olduğunu göre “tarafsızlık taraftarlarının” anayasayı ve devleti ideolojiden arındırmak istekleri ne anlama gelmektedir?
Onların, “ideolojik arındırmadan” muratları “laiklik” kavramında ifadesini bulan Cumhuriyetin kuruluş felsefesini ortadan kaldırmaktır. Çünkü kapitalist/liberal bir devletin olmazsa olmazı olan laiklik nihai hedefleri olan İslamik-kapitalist düzene uluşmaları yolunda başlıca engeldir.
Türkiye Cumhuriyeti günümüzdeki görünümüyle “vahşi” kapitalist, fakat siyasal liberal/özgürlükçü olmayan bir devlettir.
Orta Anadolu ve kimi Doğu Anadolu kentleri son yıllarda AKP iktidarının çizdiği siyasal/kültürel rota doğrultusunda İslamik-otoriter/kapitalist bir karanlığa sürüklenmektedir. Bu karanlıkta İslamik-otoriterizmle bağdaşmayan bireysel özgürlüklere yer yoktur.
Yeni yetme İslamik burjuvazi siyasal liberalizmle tanışmadan “biat kültürü” koşullarında varsıllaşmıştır. Bu nedenle bireysel özgürlüklere gereksinim duymamaktadır.
Kısacası, Batı kapitalizmlerinde özgürlükçülüğün motoru olan burjuvazinin benzeri bir sınıf Türkiye’de, -belli başlı kıyı kentlerindeki burjuvalar dışarıda tutulacak olursa-, nitelik açısından gelişmemiştir.
***
Anayasanın değiştirilmesi hiç kuşku yok ki gereklidir; hukuksallıktan öte etik/ahlaksal bir zorunluluktur. 12 Eylül Darbesi’nin kara lekelerini taşıyan bu utanç belgesinden toplum bir an önce kurtulmalıdır.
Yeni anayasa doğal ki kapitalist egemen sınıfın sınıfsal, sınıf devletinin de hukuksal güvencesi olan “ideolojik” bir metin olacaktır. Arzulanan, yeni anayasanın bu niteliğine karşın çalışan sınıfların da haklarını koruyan, uzlaşıcı, burjuva-demokratik bir belge olmasıdır.
Ne var ki AKP böyle bir anayasayı hazırlamak için gerekli demokratik gelenekten ve çağcıl akılcılıktan yoksundur.
Yapmak istedikleri değişiklik önerileri, başta Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na ilişkin olanı olmak üzere Türkiye’yi nasıl bir karanlığa boğma planları hakkında somut işaretler içermektedir.
“Tarafsızlık taraftarı” yeni bitme liberaller bu önerilerde “tarafsızlık” gözlemleyecek kadar ipin ucunu kaçırmışlardır.
İdeolojisizlikmiş, tarafsızlıkmış… Hadi canım sen de!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder