Türkiye Başbakan’a yetmiyor, dar geliyor. Bununla zamanının çoğunu Türkiye’den çok Türkiye dışında geçirdiğini söylemek istemiyorum. Ayrıca buna hiçbir itirazım da yok, çünkü burada olmadığında hayatımız daha bir dinginleşiyor.
Şu sıralar Anadolu yollarında; iki gün önce Konya’daydı, eli yeşil bayraklı kalabalıklara konuştu, televizyondan izledim. İsrail’e vurdukça vurdu, o vurdukça kalabalıklar alkışladı. O kalabalıklar zaten ağzından ne çıkarsa alkışlamaya hazırlar, “Hamas, terör örgütü değildir!” diyor, alkışlıyorlar. “Yalancı İsrail!” diyor alkışlıyorlar, “Alçak İsrail” diyor alkışlıyorlar. Sonra “İsrail halkına bir sözümüz yok, sorunumuz devletle, yöneticilerle” diyor, bu sözleri de alkışlıyorlar. Hiç kimse, karşı taraf yurttaşlarımıza karşı bir insanlık suçu işlemiş de olsa bu türden ağır sözlerin devletlerarası ilişkilerde yeri olup olamayacağını sormuyor.
***
Başbakan için de önemli olan ne söylediği değil, söylediklerinin kalabalıklar tarafından nasıl karşılandığı. Kalabalıkların alkışları, haykırışları, sloganları, bayrakları onu mutlu ediyor.
Davos’ta Gazze’ye ilişkin olarak Simon Peres’e yaptığı ‘one minute’ çıkışından bu yana yalnızca iç kalabalıklara değil, İslam dünyasının kalabalıklarına da oynuyor. Arap ülkelerinde sokaklara dökülen insanların taşıdıkları posterleri, Türk bayrakları karşısında heyecanlanıyor, coşuyor, coştukça da konuşuyor. Kendini İslam toplumlarının ortak lideri olarak görmeye başlıyor.
Başbakan, bugün Filistin değil, ama Gazze olayına dünyada, -İran dahil- en angaje olan lider konumunda, artık Gazze sözcüğünü duyduklarında dünya insanlarının akıllarına ilk gelen Başbakan’ın adı oluyor.
***
Arap toplumları yüzyıllardır hayal kurmaktan yorgun düşmüş insanlardan oluşuyor. Tümü monarşik, otarşik, baskıcı rejimlerin kıskacında yaşıyor. Türkiye’den başka hiçbir Müslüman toplumu demokrasiyi, özgürlüğü, çoğulculuğu yaşamamış. Hiçbiri temel insan hakları nedir, bilmiyor. Laik, demokratik bir sosyal hukuk devleti olan Türkiye’yi hayranlıkla izliyorlar.
Türkiye, Mustafa Kemal Atatürk’ten bu yana Müslüman halkları için bir umut oluşturuyor, onlara kurtuluş yolunu gösteriyor.
Başbakan da demokratik, çoğulcu, özgürlükçü Türkiye’nin partisine sağladığı olanaklarla bulunduğu göreve gelmiş bir kişi. Ne var ki yüzü Batı’ya dönük Türkiye’yi Doğu’ya döndürme çabası içinde olduğu görülüyor. Bir süre öncesine kadar Ortadoğu’da ülkeler arasındaki arabuluculuk girişimleri belki barış çabaları olarak değerlendirilebilirdi, fakat bugün, özelikle de Hamas’ın koruyuculuğuna soyunduktan sonra bu değerlendirme geçerliliğini yitirmiş bulunuyor. Başbakan, dolayısıyla Türkiye, AKP’nin yürüttüğü dış politikanın bir sonucu olarak Ortadoğu’da artık ‘taraf’tır.
Ortadoğu’da ‘taraf’ olmanın ise ne anlama geldiğini bölgenin yakın tarihi ortaya koyuyor.
***
Evet, Başbakan’a Türkiye dar geliyor. İyi de Türkiye’de neye el atsa elinde kalıyor. Borçlarımız boyumuzu aşmış, işsizlik diz boyu, ülkenin dört bir yanında terör kol geziyor.
İnsanlarımız yoksul, insanlarımız aç, gençlerimiz gelecekten umutsuz.
Ermenistan’la ilişkiler eskisinden de kötü durumda. Kürt sorunu açmaza girmiş. Kıbrıs sorununda çözüm ışığı görünmüyor.
Bu arada fırsat bu fırsat Ergenekon (s)avcılarının eli Türkiye’nin en dürüst, en saydam, en erdemli politikacılarından biri olan Seyfi Oktay’ın yakasına yapışıyor. Niyeyse...
Kısacası binmişiz bir alamete gidiyoruz kıyamete...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder