Başlıktaki soruyu siz, değerli okurlarımın büyük çoğunluğunun “evet” diye yanıtlayacağını sanıyorum. Çünkü çeşitli televizyon kanallarının bu konuya ilişkin olarak başlattıkları soruşturmalarda izleyicilerin, “Deniz Baykal genel başkanlığa geri dönsün mü” sorusuna “hayır”, “Kim olsun” sorusuna ise “Kemal Kılıçdaroğlu” yanıtını verdikleri biliniyor.
Kemal Kılıçdaroğlu adı bana da sıcak geliyor. Hiç kuşkusuz CHP gibi köklü ve büyük bir siyasal partiye lider olmak için yerel seçimlerde görece bir başarı göstermek, karşıt politikacılarla yaptığı tartışmalarda başarılı bir performans göstermiş olmak yeterli değil. Türkiye gibi bir ülkede liderlik başka nitelikler de gerektiriyor.
Ne var ki Kılıçdaroğlu’nun sözleri ve davranışları CHP’nin üst yönetim kadrosunda bulunan öbür kişilerinkiyle karşılaştırıldığında gözle görülür farklılıklar sergilediği görülüyor. Her şeyden önce CHP’de bir virüs gibi hemen her partiliye bulaşan ve kendini orta erimde yok oluşa sürükleyen “lidercilik” hastalığına karşı korunmalı olduğu izlenimini veriyor.
***
Kurultaya beş gün kalmış, fakat hiç kimse hiçbir şey bilmiyor, hiç kimse bir şey yapmıyor, yapamıyor. Herkes “hâlâ lider”in ağzından çıkacak bir çift sözü bekliyor. O, ya “Ben geri dönüyorum” deyip dönecek ve tek aday olarak seçimlere katılıp “ezici çoğunlukla” başkan seçilecek ya da kendi gibi olduğuna inandığı birisini işaret edip onu seçtirecek. Bunun da adına “demokratik seçim” denecek!
Ne acı! Koskoca örgüt içinde kendine güvenen tek bir kişi bile çıkamıyor, “Ben varım!” diyemiyor. Ne acı! Tüm ömrünü partiye vereceksin, her türlü özveride bulunacaksın, çalışıp çabalayacaksın, fakat bir türlü kendine kendi değerini veremeyecek, kendinde bir anlam bulamayacak, kendini genel başkanlık için gerekli yetenek, donanım ve yeterlilikte göremeyeceksin! Hiçbir zaman lider olamayacak, hep “liderci” kalacaksın!
Dünya yenilenirken, hayat yenilenirken sen eskiye, eskimişe, köhneleşmişe takılıp kalacaksın, sonra da ülkeyi değiştirmekten, dönüştürmekten dem vuracaksın ve insanların sana inanmasını, güvenmesini, sana oy vermesini bekleyeceksin!
Bakın İngiltere’ye; Muhafazakârlar 13 yıllık İşçi Partisi iktidarına son verdi, başkanları David Cameron 43 yaşında, koalisyon ortağı olan Liberalleri 70 yıldır ilk kez hükümete taşıyan başkanları Nick Clegg ise 44 yaşında.
Sağ ya da sol olsun 21. yüzyılda dünyanın dört bir yanında siyasal partiler geçen yüzyıldan kalma “lider partileri” niteliğinden sıyrılıp “program partileri”ne dönüşerek başarı kazanıyorlar.
CHP, dünyadan da ders almıyor.
***
Bu yazı dün öğleden sonra yazıldı. Televizyon haberlerine göre hem Baykal hem de Kılıçdaroğlu suskunluklarını sürdürüyorlardı. Alınan son bilgiler Baykal’ın genel başkanlığa dönmeyi düşünmediği, Kılıçdaroğlu’nun da adaylığını koymayacağı doğrultusundaydı. “Öyleyse kim” sorusu hâlâ yanıtsızdı.
Yukarıda, “Kılıçdaroğlu bana sıcak geliyor” demiştim, bu düşüncemi koruyorum, fakat bir yandan da genel başkan olması durumunda CHP’nin kemikleşmiş yapısının onu partiyi dönüştürerek canlandırmak, halkla kaynaştırmak yolunda gerekli özgürlük ortamını sağlayamayacağını, elini kolunu bağlayacağını düşünüyorum. Bu açıdan baktığımda onun “Adaylığımı koymayı düşünmüyorum” demesine hak veriyorum.
Çünkü CHP’nin modernleşmesi kolektif bir çalışmayı gerektiriyor. Kılıçdaroğlu, bu tür bir çalışmaya katılacak dinamik bir kadroyu oluşturabilme özgürlüğüne sahip olacak mıdır? Yoksa partinin kemikleşmiş kadrolarının oklarına hedef mi oluşturacaktır? Bu sorular başlıkta sorduğum soruya somut bir yanıt vermeyi zorlaştırıyor.
Sonuçta kararı kurultay verecek; bekleyip görelim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder