20 Ağustos 2010 Cuma

DEMOKRASİ, DEMOKRATLIK VE BENZER ŞEYLER ÜZERİNE - 12.04.2010

Başbakan Recep Tayyip Erdoğanı dünyadaki meslektaşlarından farklı kılan niteliklerinden birisi de alışılmış evrensel ölçülerin çok üzerinde sık ve uzun konuşması. Herhalde bu kadar sık ve uzun konuşmasından olacak kendini giderek daha fazla tekrarlıyor, yeni şeyler söylemiyor. Ne var ki, öyle konular var ki imdadına yetişiyor. Bunlardan biri de demokrasi. Bu dipsiz kuyu gibi bir konu, çevir, döndür, konuş bir türlü bitmiyor. Öyle ki 60 yıldır konuşuyoruz, hâlâ nedir, ne değildir öğrendikdiyemiyoruz.

Demokrasiyi konuşa tartışa biz mi tuhaflaştırdık, yoksa zaten tuhaf bir şey miydi, bilemiyorum, ama bize çelişkilerin en yamanını yaşatıyor.

Başbakanımız bu demokrasi konusunda pek ilerleme kaydedemediğimizin farkında, bu nedenle eline geçen her olanakta bize demokrasi öğretiyor. Geçen cuma günü de Esnaf ve Sanatkârlar Odaları temsilcilerine demokrasi dersi verdi. Allahtan televizyon kanalları bu dersleri naklen yayımlıyorlar da bizler de nasibimizi alıyoruz.

Ama ne yazık ki nasiplenemeyenler de var; kimi polislerimiz gibi. Başbakanımız televizyonlar aracılığıyla ulusa demokrasi dersi verirken, onlar Kadıköyde anayasal toplantı ve yürüyüş haklarınıkullanan aynı ulusun bireyi göstericilere biber gazı sıkıyorlardı. Yaman bir çelişkiydi; Başbakanın demokrasi sözlerine kanıp da sokağa çıkan yurttaşlar ya postal darbesi, ya cop ya da biber gazıyla karşılaşıyorlardı.

***

Geçen cumartesi akşamı Hikmet Çetinkaya dostumun önerisine uyup izlediğim Real Madrid-Barcelona maçından sonra kanallar arasında dolaşırken, Bugün TVde bir tartışma programına takıldım. Gazeteci Şamil Tayyar, Ergenekon, Balyoz vb. toplu tutuklamalarda tutukluluk süresinin olağanüstü uzunluğuna ilişkin olarak bu durumun yadırganmaması gerektiğini, ezelden beri işlerin böyle yürüdüğünü, söz konusu davalara özgü bir uygulama olmadığından üzerinde pek durulmaması gerektiği gibi şeyler söylüyordu.

Cevval gazetecinin demokrasiye ve temel insan haklarına ilginç(!) bir bakışı olmalıydı. Tartışmanın katılımcılarından bir başka gazeteci Murat Yetkin dayanamadı, Bu durumun bir de tutuklularla paylaşılması, onlara neler hissettiklerinin sorulması iyi olmaz mı? diye sordu. Ne var ki gürültüye getirilip karşılıksız kaldı Yetkinin sorusu.

Diyeceğim o ki bu sevilesi ülkede herkesin demokrasi algısı farklı, üzerindeki bu uzlaşılamazlık durumu Antik Yunandan bu yana sözü edilendemokrasiyi bizim ortak muammamız haline getiriyor.

***

Bir de en hakiki, öz demokratlar var bu ülkede. Örneğin, Perihan Mağden. Taklitleriyle karıştırılmamak kaygısıyla, Ben hakiki demokratım!’’ diyor. 1 Nisan akşamı CNN Türkte Cüneyt Özdemirin BeşN BirK programında söyledikleri belleklerimizde. Özdemir soruyor: Ergenekon davasında yargılanan Tuncay Özkan ve Mustafa Balbay cezaevindeler uzun süredir. Birçok yazar bunu eleştiri konusu yaptı.’’ Mağden karşılık veriyor:Tuncay Özkan ve Mustafa Balbaya hiçbir şekilde acımıyorum. İçerde olmaları gerektiğini düşünüyorum. Onlar için asla imza da vermem.’’

Mağdenin demokratlığı Cüneyt Özdemiri hayrete düşürüyor: Nasıl bu kadar eminsiniz? Dava sürüyor sonuçta.’’ Yanıt tam hakiki-demokratik: O kadar bombalama, silah, delil dağı ortada duruyor. Bence Ergenekonun sivil, yargı, medya ayağına karışılmadı henüz. Bazı gazete ve yazarlar bu davayı sulandırmak, perdelemek için özel bir çaba içine girdi. Ben bu davada tarafım. Hakiki demokratım (abç). Bu ülkeyi ve halkı demokrasiye layık ve değer buluyorum.’’

Tanrı bu ülkeyi ve bu ülkenin insanlarını hakiki demokratlardan korusun.

Hiç yorum yok: