Cumhuriyet Başsavcılığı Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir hakkında yeni bir inceleme başlattı. Bu seferki incelemenin nedeni, Baydemir’in, 5 Temmuz 2010 günü Tunceli’de beş ayrı örgüt temsilcisinin katıldığı “Kürt Sorununda Muhataplık Konusu ve Demokratik Özerklik” konulu bir açık oturumda “özerklik” konusunda söylediği sözler. Eğer bu sözlerde “suç unsuru” bulunduğu kanısına varılırsa hakkında soruşturma başlatılacak.
Basından izlediğimiz kadarıyla Osman Baydemir, Güneydoğu’yu “Kürdistan” olarak tanımlıyor ve bu bölgede güçlü bir yönetsel özerklik öneriyor. Ona göre bölgenin bir bölgesel parlamentosu, bir bölgesel hükümeti, bir başbakanı ve bir de bayrağı olmalı. Diyarbakır Belediye Başkanlığı binasının önünde Türk bayrağının yanında bu bayrak da dalgalanmalı.
Dünyada birçok ülkede genelde “eyalet” kavramı içinde tanımlanan bu tür özerk bölgeler bulunuyor. İspanya’daki Bask ve Katalan, Avusturya’daki Güney Tirol özerk bölgeleri gibi. Almanya Federal Cumhuriyeti’ndeki Bavyera eyaletinin kendi bayrağı dışında bir de resmi marşı var. Dolayısıyla Osman Baydemir’in özerklik önerisi bilinmedik, duyulmadık, uygulanmadık bir şey değil.
***
Ben, yerel yönetimlerin güçlenmesini istemekle birlikte parlamenter özerkliğe ilişkin istemleri milliyetçiliklerin giderek yayıldığı, uzlaşma kültürünün hemen hiç var olmadığı günümüz koşullarında uygulanma olanağının bulunmadığını düşünenlerdenim. Fakat bu, özerklik konusu hiç tartışılmasın anlamında da anlaşılmamalı. Kendi hesabıma ben Osman Baydemir gibi düşünenlerle bu konuyu enine boyuna tartışmak isterim. Çünkü birbirimizi anlamak, birbirimize yaklaşmak, birbirimizin düşüncelerinden yararlanmak, birbirimizden öğrenmek, giderek birbirimizin düşüncelerinden ortak bir senteze varabilmek için her konuda bıkmadan, usanmadan tartışmamız gerektiğine inanıyorum.
Fakat düşüncelerine karşı çıkıp eleştirdiğimiz, bu nedenle kendileriyle tartışmak istediğimiz insanlar düşüncelerini açıkladılar diye savcılık tarafından soruşturulurken bunu nasıl yapacağız? Bu durum bana elleri kolları bağlı birine yumruk atmayı marifet sayanların kalleşçe davranışları gibi geliyor.
Sağlıklı tartışmalar eşit özgürlük haklarına sahip insanlar arasında olur; yoksa karşındaki insanın kafasının üzerinde sürekli Demokles’in Kılıcı sallanırken, o sürekli, “Konuşursam başıma bir iş gelir mi?” tedirginliği içindeyken, senin konuştuklarının ciddiye alınacak bir değeri olabilir mi?
***
O açık oturumdaki konuşmasından sonra Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek, Osman Baydemir’i “Organları yer değiştirmiş adam!” diye niteledi. Çiçek’in bu sözlerini yakışıksız, çirkin bulmamın ötesinde merak ettiğim bir nokta var. Bilindiği gibi son zamanlarda kimi aydınlarımız, Batı’da, Kürtleri dışarıda tutacak yeni bir Türkiye kuralım, söylemiyle bir tartışma başlattılar. Cemil Çiçek, bu aydınların söylemleri doğrultusunda konuşanları “organları yer değiştirmiş insanlar” olarak nitelemiyor. Bu durumda sormadan edemiyorum; Osman Baydemir, “bölünelim, ayrılalım” gibi öneriler de ileri sürmemişken bu çirkin nitelemeyi salt Kürt olduğu için mi hak ediyor?
Cemil Çiçek’in bu davranışının ortaya koyduğu gibi AKP’nin Türkiye için öngördüğü, işte böyle çifte ölçülü bir “demokrasi”. AKP yöneticileri demokrasiyi kendilerine yandaş bulma düzeni olarak anlıyorlar, aynı zamanda da “demokratik açılım” sözlerini dillerinden düşürmüyorlar, fakat bu öyle bir “demokrasi” ki, bu “demokrasi”de kendileri gibi düşünenleri cennet, düşünmeyenleri ise cehennem bekliyor. O zaman da “Bu ne biçim demokrasi” diye sormadan edemiyorsunuz. Bu satırları okuyan kimi okurlarımın “O biçim!” diye mırıldandıklarını duyar gibi oluyorum. Evet, bize dayatılmak istenen gerçekten de “o biçim” bir demokrasidir.
12 Eylül günü insanlarımız referandum için sandık başına gidecekler. Yok 12 Eylül’le hesaplaşma, yok demokratikleşme, tümü palavradır bunların. İnsanlar o gün “evrensel demokrasi” ile “o biçim demokrasi” arasında bir seçim yapacaklardır.
Bakalım sandıktan ne çıkacak?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder