Medyada günlerdir “27 Mayıs bir darbe mi yoksa bir devrim midir” sorusu tartışılıyor. Aradan 50 yıl geçtikten sonra bu anakronik soruya gerçekçi yanıt vermek özellikle o günleri yaşamayanlar için kolay değildir.
Sorunun yanıtı siyasal bilim kuramları açısından zaten bellidir. İktidara karşı girişilen veya gerçekleştirilen her türlü askeri müdahale ya “darbe teşebbüsü” ya da “darbe” olarak adlandırılır. Önemli ve belirleyici olan müdahalenin topluma olan getirileridir. Örneğin, 1974 yılında Portekiz’de Tomas/Caetano iktidarına karşı genç subaylar tarafından gerçekleştirilen darbe o günden bugüne “Karanfil Devrimi” (Revolução dos Cravos) olarak adlandırılmakta, 25 Nisan her yıl Portekizliler tarafından “Özgürlük Günü” olarak coşkuyla kutlanmaktadır. Hiç kuşkusuz devrilen güçlerden yana olan insanlar da vardır; onların bu askeri müdahaleyi salt bir darbe olarak görmeleri doğaldır.
1943 yılında Albay Juan Peron tarafından Arjantin’de gerçekleştirilen darbe de “o dönemde” geniş halk kitlelerinin desteğini kazanmış ve “devrim” olarak benimsenmiştir. Nitekim üç yıl sonra yapılan seçimlerden Peron, İşçi Partisi lideri olarak zaferle çıkmış, bir askeri darbeyle uzaklaştırıldığı 1955 yılına kadar iktidarda kalmıştır.
1950’li ve 1960’lı yıllar dünya genelinde “darbeler dönemidir”. Bu dönemde Asya, Afrika, Latin Amerika ülkelerinde onlarca askeri darbe gerçekleştirilmiştir. Bu darbeleri “devrim” olarak gören destekçileri olduğu gibi salt “darbe” olarak gören karşıtlarının olması da doğaldır. Sözgelimi, 23 Haziran 1952 günü başında bulunduğu Hür Subaylar Örgütü ile kraliyet rejimine karşı bir darbe gerçekleştirerek İngiliz egemenliğine son veren ve bağımsız cumhuriyetin yolunu açan Cemal Abdülnâsır’ın Mısır toplumu tarafından bir “devrimci” olarak benimsenmesi anlaşılabilir bir durum değil midir?
***
Darbe mi, devrim mi tartışması yapılırken koşulları belirleyen zaman ve uzam kavramları gözden uzak tutulmamalıdır.
Demokrat Parti kuruluş yılı ve temel yaklaşımları açısından “antikomünist” bir “soğuk savaş dönemi” partisiydi. İlk parlamenter eylemlerinden birinin -sınırlı da olsa- bir toprak reformunu öngören Çiftçiyi Topraklandırma Kanun tasarısını ortadan kaldırması bir rastlantı değildi. 26 Ekim 1951 günü Dr. Şefik Hüsnü Değmer başta olmak üzere 187 kişi Türkiye Komünist Partisi üyeliğinden tutuklandı. 1950 yılında Demokrat Parti’nin özgürlük vaatlerine kanarak kurulan Esat Adil Müstecaplıoğlu’nun Türkiye Sosyalist Partisi 1952 yılında kapatıldı, yöneticileri tutuklandı. 1954 yılında Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın liderliğinde kurulan Vatan Partisi 1957 yılında kapatıldı. Yöneticileri tutuklandı.
10 yıllık (1950-1960) DP döneminde emekçi sınıflar grev hakkından yoksun oldukları gibi her türlü işçi hareketi de yasaktı. Bu dönemdeki tek izinsiz grev girişimi 1959 yılında Zeytinburnu Türk Çimento’da gerçekleştirilen başarısız işçi eylemidir. 31 Temmuz 1952 günü kurulan Türk-İş, ABD sendikacılığının örnek olarak alındığı bir “sarı sendika” modelidir. Bu niteliğine karşın Türk-İş’e uluslararası ilişkiler kurma, dünya işçi örgütlerine üye olma izni yine de verilmemiştir. DP iktidarı döneminde bireyler toplantı ve gösteri hakkı gibi, ifade özgürlüğü gibi, özgürce örgütlenme gibi temel insan haklarından yoksun bırakılmıştır.
Bu açılardan bakıldığında Demokrat Parti, genel seçimlerde salt çoğunluk yöntemiyle belirlenen çift partili parlamenter sistemi esas alan, emek güçlerini siyasetin ve toplumsal hayatın dışında tutan sınırlı demokrasiyi benimseyen bir siyasal yapılanmadır.
İktidarının son dönemlerinde toplumda kendisine karşı ortaya çıkan karşıtlığın giderek güçlenmesinin yol açtığı tedirginlik ve endişeyle basına sansür uygulama, gazetecileri tutuklama, üniversitelere baskı, muhaliflerini yargılayacak özel yaptırım araçları kurma (Tahkikat Encümeni) gibi çeşitli antidemokratik yöntemlere başvurarak sonunu hızlandırmıştır.
27 Mayıs’a ister darbe, isterse devrim diyelim, yol açtığı onaylanamaz insani acıların altını çizmekle birlikte Türkiye’ye ve insanına 1961 Anayasası ile özgürlüğün ve evrensel demokrasinin kapılarını araladığı gerçeğini göz ardı etmek herhalde tarihe karşı haksızlık olacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder