20 Ağustos 2010 Cuma

12 eylül tuzağı - 26.07.2010

AKPnin referanduma ilişkin kurduğu strateji de, uyguladığı taktikler de kendi açısından akıllıca aslında. Kendisine yüksek yargıya daha fazla müdahale yetkisi verecek maddeleri halkoyundan geçirebilmek için anayasa değişikliklerini bir paket olarak oya sunuyor. Yüksek yargıya ilişkin maddeler dışarıda tutulduğunda pakette yer alan değişiklikler, toplumun temel sorunlarına köklü çözümler getirmeseler bile ilk bakışta kabul edilebilir görünüyorlar. Ne var ki biraz daha dikkatli bakınca bunların pakette asıl hedefleneni gizlemek amacıyla kozmetik destek olarak katıldıkları anlaşılıyor.

Gazetemizin hukukçu yazarları anayasa değişikliklerini hukuk biliminin evrensel kabul gören ölçütlerine dayanarak mercek altına alıp incelediklerinden bizim ayrıca hukuk uzmanlığına soyunmamızın pek bir anlamı yok, diye düşünüyorum. Uzunca bir zamandır süregelen tartışmalardan çıkardığım sonuç, 12 Eylül günü oylanacak paketin hem toplum hem de bireyler açısından yaşamsal bir önem taşıdığı, dolayısıyla AKP iktidarının kurduğu tuzaklara düşmememiz gerektiği. Sözlerine güvendiğim hukuk uzmanları halkoyuna sunulan anayasa değişikliklerinin ülkemizi otokratik bir düzene sürükleyeceğini söylüyorlar, onlara inanıyorum. Bugün Orta Anadoluda egemen olan otokratik düzenin ülke genelinde egemen olmasını tahayyül bile edemiyorum. Açıkçası korkuyorum.

***

Başta Başbakan olmak üzere AKP yöneticileri yollara düşmüşler, halkı 12 Eylülde evet oyu vermeye çağırıyorlar. Bağırıyorlar, çağırıyorlar, sırasında da ağlıyorlar, nabza göre şerbet vermenin her türlü yöntemine başvuruyorlar. Halkımız zaten yufka yürekli, koskoca adamlar karşısında ağlayınca o da gözyaşlarını tutamıyor.

AKPliler en son bizler için ağladılar; 12 Eylül 1980 Darbesinin mağdurları için yani. Ölenler, öldürülenler, asılanlar, işkence görenler, sakat kalanlar, sürgüne gönderilenler, işlerinden atılanlar, evleri basılanlar, kitapları yakılanlar için ağlıyorlar. Gözyaşlarını silerken, İşte diyorlar, biz, sizlere bu kötülükleri yapanları, darbecileri yargılayacağız. Tek siz şu anayasa paketine evet deyin!

Tabii ki inandırıcı değil, çünkü onlar bize değil, kendilerine, düştükleri zavallı hallerine ağlıyorlar. Gerçekten bizler için ağlasalar, gözyaşlarında samimi olsalar Cumhurbaşkanı Gül, Kenan Evreni daha geçen yıl Çankaya Köşkünde ağırlar mıydı? AKPli belediye başkanının yönetimindeki Gaziantepte Kenan Evren Mahallesi hâlâ aynı adı taşıyor olur muydu? Ya da Kadıköy-Kızıltopraktaki Kenan Evren Lisesinin adı değiştirilmez miydi? Bu örnekler çoğaltılabilir.

Ayrıca bizler, bizim için ağlanmasını istemiyoruz ki; analarımız 12 Martta da, 12 Eylülde de yeterince ağladılar zaten.

***

Hem kimi yargılayacaklar Tanrı aşkına? 93 yaşındaki Kenan Evreni mi, 86 yaşındaki Nejat Tümeri mi, 85 yaşındaki Tahsin Şahinkayayı mı, 87 yaşındaki Haydar Saltıkı mı? Bunlar ahları gitmiş vahları kalmış, tiritleri çıkmış ihtiyarlar. Nurettin Ersin ile Sedat Celasun deseniz çoktan ölmüş.

Hangi aklı başında insan düşer bu 12 Eylül tuzağına? Eğer biraz olsun inandırıcı olmak istiyorsanız faşist 12 Eylül Darbesine doğrudan destek veren, faşizmin kurumlaşmasına katkıda bulunan sivilleri de yargılayacağız deyin! Darbeci işadamlarının, politikacıların, gazetecilerin, hukukçuların, meslek odaları başkanlarının adlarını listeleyip açıklayın! Bir darbeyle hesaplaşmak yaş aşımı nedeniyle yargılanamaz durumda olan dört ihtiyarla olmaz! Genelkurmay bu dört emekli orgeneralin askerlikten doğan haklarının ellerinden alınmasına razı olacak mı? Bu dört faşist ihtiyara orduevi yasağı, askeri dinlenme tesislerine girme yasağı konacak mı? İnandırıcı olmak istiyorsanız bunları açıklayın! Devlet, 17 yaşında darağacına gönderilen Erdal Erenin ailesine tazminat ödeyecek mi, örneğin?

Bu sorulara yanıt veremiyorsanız, ağlamalarınıza, dövünmelerinize kimse kanmayacaktır.

Hiç yorum yok: