20 Ağustos 2010 Cuma

ETİK, MEDYA VE TOPLUMSAL ÇÖKÜŞ - 09.05.2010

Etik, ahlakla ilişkili bir kavram olmakla birlikte, daha çok bir mesleğin, o mesleği uygulayanların davranışlarını değerlendirme sistemi olarak kabul edilir. Söz konusu meslekte çalışanların mesleklerini uygularken sergiledikleri davranışlar bağlamında Doğru mu yanlış mı?’ kararını vermek için geliştirilmiş ilkeleri belirler. Gazeteciliğin doğası gereği etik, bu meslek çalışanları açısından çok daha büyük bir önem taşır; onların/bizlerin eylemlerini değerlendirmede bir ölçüttür. Bu açıdan bakıldığında gazetecilerin gözlem ve kalem gücü kadar, hatta onlardan da fazla etik bilince sahip olmaları gerektiği görülür.

***

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti bir Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi hazırlayıp yayımlamıştır. Temel söylemi, Biz gazeteciler, bu mesleği uygularken etik kurallara uymaya söz veriyoruz olan bu bildirge, gazeteciler tarafından gönüllü olarak benimsenen bir ilkeler bütünüdür. Gazeteci, bu bildirgeyi onaylarken, aslında kendi vicdanında söz vermiş olur, çünkü etik öncelikle insanın vicdanı ile ilişkili bir kavramdır.

Doğal ki her meslekte bu kavrama uzak duran, vicdan muhasebesi yapmakta zorlanan, altından kalkamadığı sorunları ve zaafları olan insanlar vardır; mesleklerine yabancılaşmış bu insanların sayısı ne yazık ki medyada hızla artmaktadır. Bunlar, beyinlerini, kalemlerini toplumu aydınlatmak, bilgilendirmek için değil, bir kesim, bir çıkar grubu, bir cemaat ya da bir siyasal parti adına muhalif gördükleri insanları lekelemek, baskı altına almak, yok etmek için kullanırlar.

Toplum bunları tanımalı, amaçlarını bilmeli, söylediklerini, yazdıklarını ciddiye almamalıdır. Anlayış ve davranışları nedeniyle gazeteci tanımı dışında tutulması gereken bu kirli kişiler son dönemde iyice gemi azıya almışlar, çağdaş teknolojik araçların da yardımıyla karşıt gördükleri herkese karşı yoğun bir saldırıya geçmişlerdir.

Yakın tarihimizde bu tür kirli kişilerin insanları karalamak için ne tür kirli yollara başvurduklarının tanığı olduk. Örneğin, Adnan Menderes de, Hasan Fehmi Güneş de, birçok ses sanatçısı ya da sinema oyuncusu da bu türden karalamaların, yok etme girişimlerinin mağduru olmuşlardır.

***

Bu kirli güç odakları toplumun, özellikle ikili insan ilişkilerinin cinsel yanına meraklı, aynı zamanda da duyarlı olduğunu bilmektedirler. Bu merak ne yazık ki çağdışı/feodal düşünce ve yaklaşımlardan çağdaş/özgürlükçü düşünce ve yaklaşımlara geçememiş, senaryolaştırılmış bir namus anlayışının tutsağı olan toplumumuzun zafiyetidir, yumuşak karnıdır.

Bu nedenle her türlü edepsizliğin, namussuzluğun, hırsızlığın, uğursuzluğun kol gezdiği, gözle görülür bir ahlaksal çöküşün yaşandığı toplumumuzda dört duvar arasında kalması gereken bir aşk ilişkisi ya da bir cinsel yakınlaşma, ahlaksızlık bataklığında debelenen bireylere atılan bir can simidi işlevi görür.

Toplumdaki ahlak çökmesinin hızlanarak kitleselleştiği bir süreçte, son çözümlemede o toplumun içinden çıkan medyanın da bu süreçten etkilenmesi, bir bölümünün bu ahlaksızlığın bir parçası olması doğaldır.

***

Tanık olduğumuz son olay bu saptamamızın somut bir kanıtıdır. Olay doğru mudur, değil midir, bu, bu satırların yazarı için hiç önemli değildir. İki yetişkin insan arasında yaşanmış/yaşanmamış bir ilişki ancak ortalama ahlaktan nasibini alamamış röntgencileri ilgilendirir.

Üzerinde durulması gereken nokta da ne yazık ki budur. Çünkü kamuoyu bir anda bir röntgen görüntüsünün üzerine atlayarak kendisini röntgencibir sapık durumuna düşürmüştür.

Üzücü olan, can sıkıcı olan bu durumdur.

Hiç yorum yok: