18 Ağustos 2010 Çarşamba

OTORİTERİZM, MEDYA VE REİS - 01.03.2010


Ben bu yazıları yazan gazetelerin patronlarına sesleniyorum; Ne yapayım hâkim olamıyorum diyemezsin. Sen maaşını veriyorsun. Bir taraftan gelip hükümete vuracaksın bir yandan da köşe yazarlarına sahip olamayacaksın. Bu noktada ben uyarımı yapmak zorundayım. Bu ülkeyi germeye de hakları yok... Bir ülkenin yönetiminde bu tür anlayışların yeri olamaz. Herkes fikrini söyler ama o insanlara da o kalemi teslim edenler Kusura bakma kardeşim bu dükkânda sana yer yok demeli. Herkesin birlik ve beraberliğe ihtiyacı var.’’

Başbakanın bu sözleri gazetecileri, özellikle de köşe yazarlarını öfkelendirdi. Kimi iktidar şakşakçıları bile, Başbakan bunları söylememeliydi!’’ diye yakındılar köşelerinde.

Oysa Başbakanın bu sözlerinde kendi siyasal/ideolojik yaklaşımına ters düşen bir yan yoktu. Asıl anlaşılmaz olan köşe yazarlarının bu sözleri şaşırtıcı bulmaları, kötü bir sürprizle karşılaşmış gibi öfkelenmeleriydi.

***

Kendisinin bu ülkenin en iyi bileni, en doğru söyleyeni, bu ülke için en iyi düşüneni, en doğru konuşanı olduğuna inanmış, kendi inandıklarına toplumun geniş bir kesimini de inandırmayı başarmış, ülkeyi adım adım kafasında tasarladığı, bu satırların yazarının otoriterizm olarak tanımladığı kapalı bir rejime götüren Reisin bu sözleri önemliydi. Her şeyden önce toplumun algısında köklü bir değişim olmadığı durumunda yarın nasıl bir Türkiyede yaşanacağına ilişkin somut ipuçları veriyordu.

Ülke için öngörülen, tek sesli bir düzendi. Bu düzende yazılı, görsel ve işitsel basına/medyaya düşen, düzen sahiplerini övmek, eğer kalmışsa karşıtlarını yermek, özellikle de Reisin her yaptığını, her söylediğini alkışlamaktı.

Bu bağlamda Başbakanın yukarıda aktardığımız sözleri söylediği AKP İl Başkanları Toplantısı geleceğe ışık tutan somut bir örnekti. 81 ilden gelen il başkanları Başbakanın ağzından çıkan her söz gibi bu sözlerini de avuçlarını patlatarak alkışlamışlar, onaylamışlardı.

Ayrıca bu sözler mutlaka o ortamda söylenmesi gerektiği için söylenmişti. Plansız, kendiliğinden, doğaçlama gibi bir durum söz konusu değildi. İl başkanları Reislerinin nasıl bir basın istediğini somut olarak duymalı, belleklerine kazımalı, kendi illerinde yerel basınla olan ilişkilerini istenen doğrultuda yeniden düzenlemeliydiler. Dinlemişler, belleklerine kazımışlar, duyduklarını onayladıklarını alkışlarıyla göstermişlerdi. Reis de bu alkışlar karşısında duyduğu hoşnutluğu yüzüne yansıtarak konuşmasına kısa bir ara verip kendisini alkışlayanları izlemişti.

Bu arada ulusal basına da gözdağı verilmişti; o kadar.

***

AKP İl Başkanları Toplantısı, Başbakanın kendisini en dokunulmaz, en karşı çıkılmaz, bu nedenle de en özgür duyumsadığı yerdir. Bu toplantılarda kendisini dinleyenlerin, kendisini her an alkışlamaya hazır olanların, ülkenin geleceğine ilişkin olarak tasarladıklarını hiçbir koşul ileri sürmeden paylaştıklarının bilincindedir.

Koşulsuz inanç, biat kültürünün özüdür. Türkiyenin adım adım götürüldüğü kapalı, otoriter siyasal/toplumsal/kültürel yapının temelini de bu öz oluşturmaktadır. AKP il başkanları Türkiye için öngörülen bu yapının taşıyıcıları, bir başka deyişle Reisin 81 ilimize yayılmış elçileridir.

Bir gerçek gözden kaçırılmamalıdır. Türkiye için öngörülen siyasal/toplumsal/kültürel yapının oluşum doğrultusu merkezden çevre yönüne değil, çevreden merkez yönündedir. Böyle bakıldığında ülkenin orta kesimleriyle kıyı şeritleri arasında ortaya çıkan fark rastlantısal değildir.

Başbakanın sözlerine öfkelenen kimi köşe yazarı dostlarımızın onun söyledikleri kadar ondaki bu sözleri söylemeyi kaçınılmaz kılan kişisel ideolojik/kültürel yapılanması üzerinde de düşünmelerinde yarar vardır.

Hiç yorum yok: