Başbakan’ın İngiltere’de, Türkiye’de “kaçak işçi” konumunda yaşayan Ermenistan yurttaşlarına ilişkin olarak yaptığı, başta BBC olmak üzere uluslararası medya organlarınca dünya kamuoyuna duyurduğu açıklama büyük talihsizliktir.
Hem kendi, hem de ulus olarak hepimiz adına.
***
Türkiye uzunca bir süredir salt Ermenistan değil, Azerbaycan, İran, Ukrayna, Moldova, Romanya ve siyah Afrika’nın çeşitli ülkelerinin işsizleri için bir çekim merkezidir. Bu insanlar çoğunlukla olağan/yasal koşullarda kendilerine ödenecek ücretin yarısına razı olarak çalışmaktadırlar ve her türlü sosyal güvenceden yoksundurlar.
Kaçak işçilik gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin ekonomileri için bir sorundur. Dünya ölçeğinde bakıldığında gelişmiş ülkelerdeki kaçak işçilerin sayısının milyonlarca olduğu görülmektedir. Batı Avrupa ülkeleri ele alınacak olursa bu ekonomilerdeki kaçak yabancı işgücünün önemli bir bölümünü Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının oluşturduğu görülecektir. Bu yurttaşlarımızın çoğunluğu, Türkiye’de benzer konumdaki Ermeniler gibi uzun yıllardır o ülkelerde yaşamaktadırlar.
Kaçak işçiliğin önünün kesilmesi yolunda atılacak adımlarda uygulanacak yöntemler evrensel ölçekte belirlenmiş olup genel kabul görmektedir. Dolayısıyla hiçbir ülkenin başka bir ülkenin kaçak işçiliğe ilişkin olarak alacağı yasal önlemleri eleştirme hakkı bulunmamaktadır.
***
Fakat Başbakan’ın İngiltere’de yaptığı konuşmadan anlaşılan bu değildir. Başbakan söz konusu konuşmasını yasadışı yabancı işgücünün önünün alınması temelinde gerekçelendirmemiş, Türkiye’de bulunan yasadışı göçmen işgücünün arasından bir ulusun yurttaşlarını cımbızlayarak onları bir tehdit aracı olarak kullanacağını dile getirmiştir.
Başbakan’ın bu yaklaşımı toplumun tümü tarafından mutlaka eleştirilmesi gereken bir davranıştır. 21. yüzyılda hiçbir toplum böyle bir yükü kaldırmayacağı gibi kimden gelirse gelsin ondan bu ağır yükü sırtlanması beklenemez, beklenmemelidir.
Tarihimize ilişkin olarak uluslararası boyutlarda sürdürülen soykırım tartışmaları doğrudan tarihçileri, siyasetçileri, diplomatları ilgilendiren ve onlar tarafından sonuçlandırılacak tartışmalardır.
Hiçbir toplum, hiçbir ulus, hiçbir etnik grup uyruk bağıyla bağlı olduğu devletinin yöneticileri tarafından tarihte işlenmiş ya da işlendiği söylenen suçlar nedeniyle “kolektif” olarak suçlanamaz. Bu kural, Türkiye-Ermenistan ilişkileri bağlamında hem Türkler hem de Ermeniler için geçerlidir.
***
Başbakan’ın önce ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Kurulu, sonra İsveç parlamentosunun aldıkları “soykırım” kararları karşısında içinde birikmiş olan öfkesi, İngiltere’nin aynı konuda takındığı olumlu tutum karşısında çözülmüş, söylemleri üzerindeki denetimi yitirmiştir.
“Soykırım” konusunda Ermenistan’ın bilinen tavrını sürdürmesi, ABD’de, İsveç’te bu yönde kararlar alınması yükünün hangi konumda olurlarsa olsunlar Türkiye’de yaşayan, Başbakan tarafından sayıları yaklaşık 100.000 olduğu söylenen ve yine kendi sözlerinden bugüne kadar yasadışı konumlarına “göz yumulduğu” anlaşılan Ermenistan yurttaşlarının sırtına yüklenmesi kabul edilebilecek bir durum değildir.
Devletlerarası ilişkilerde insanı “misilleme malzemesi” olarak görmek, dünyanın dört bir yanında “insan hakları ihlali” olarak değerlendirilir.
Kimsenin Türkiye Cumhuriyeti’nin uluslararası sicilini lekelemeye hakkı yoktur, hele Başbakan’ın hiç yoktur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder