Siirt’teki o iğrenç olayı biliyorsunuz. Kentteki bir ilköğretim okulunun yaşları 12 ile 14 arasında değişen yedi kız öğrencisi, iki yıl boyunca yaşları 14 ile 70 arasında değişen erkeklerin tecavüzüne uğruyor. Sayıları 100’ü bulan bu aşağılık yaratıkların arasında milli eğitim görevlilerinin, askerlerin, polislerin, şeyhlerin, imamların, hacıların da bulunduğu söyleniyor. Kızların iki yıl boyunca gördükleri bu cinsel işkence, içlerinden birinin korkusunu yenip polise başvurmasıyla son buluyor. Çok sayıda kişinin ifadesi alınıyor, 17 kişi tutuklanıyor.
Soruşturmayı yürüten savcı Mustafa Keramik derhal “gizlilik kararı” alıyor. Gerekçe, “mağdurların korunması”. Ne var ki bu gerekçe kimseye inandırıcı gelmiyor, insanlar bu kararla Siirt’te kol gezen o kerlifelli “abazan sürüsünün” korunmak istendiği görüşünde birleşiyorlar.
***
“Kol kırılır, yen içinde kalır” mantığının geçerli olduğu, feodal ilişkilerden kurtulamamış kapalı toplumlarda, yoksul mağdurların yazgısı aynıdır. Onlar değersizdirler; ezilirler, sömürülürler, köleleştirilirler, cinsel doyumlara peşkeş çekilirler… Fakat onları ezenlerin, sömürenlerin, köleleştirenlerin, erkek iştahlarına kurban edenlerin adları saklı kalsın, bilinmesin istenir.
Bu iğrenç olayda, nesnel bakıldığında yer almamaları gerektiği düşünülenlerin de yer almış olmaları bir rastlantı değildir, çünkü kapalı feodal yapı içinde bastırılmış “aykırı” duygular taşıyan insana “gizlilik güvencesi” verdiğinden o duygularının dışarı taşmasına, edimselliğe dönüşmesine yol açar.
Kapalı toplumlar, çift kimlikliliğin en sık görüldüğü toplumsal yapılardır. Bir milli eğitim görevlisi okulda “kızım” diye seslendiği bir öğrencisine gizli bir odada ikinci kimliğiyle tecavüz edebilir. Bu çifte kimliklilik müritlerine namus öğütleri veren “şeyh efendi” için de, canımızı, malımızı korumakla görevli “polis amca” için de, Arafat’ta şeytan taşlamaktan yeni dönmüş “hacı baba” için de geçerlidir. Bunların ikinci kimlikleri hep saklı tutulur, birinci kimlikleriyle tanınsınlar, saygı görsünler istenir.
***
Bu olaya ilişkin olarak yanıtlarını merak ettiğim iki soru var kafamda.
Birincisi, Siirt’in A.G. Mahallesi muhtarının mahallede fuhuş yapıldığına dair birkaç kez Valilik’e başvurduğu, fakat, “Boşver gösteri ve bölücülük yapmasınlar da fuhuş yapsınlar” yanıtını aldığı söyleniyor. Bu söylenti/iddia doğru mudur?
İkincisi, bu tür olaylarda mutlaka kızları fuhşa sürükleyen, pazarlayan bir pezevenk olur, bu olayın pezevengi kimdir? Milli eğitim görevlisi mi, asker mi, polis mi yoksa şeyh mi, hacı mı, hoca mıdır bu pezevenk?
Eğer şansımız varsa ilk sorunun yanıtını Siirt Valiliği’nden, ikincisininkini ise mahkemenin kararından öğreneceğiz.
***
Bu arada Siirtli yurttaşlarımıza da bir çift sözüm olacak. Hiç kimse yaşadığı ya da hemşerilik aidiyetiyle bağlı olduğu kentte bu tür iğrençliklerin meydana gelmesini istemez. Siirtliler de haklı olarak bu olay karşısında tepkilerini, öfkelerini dile getiriyorlar. Bunu yaparken, yaşananların Siirt’e, Siirtlilere mal olmuş bir olay olduğu sanısına kapılmamaları gerekiyor. Siirt, bu türden bir olayın ilk ve tek yaşandığı bir ilimiz değil, benzer olaylar Türkiye’nin dört bir yanında ve hemen her gün yaşanıyor.
Siirtli yurttaşlarımız tam tersine bunu kendileri için bir şans olarak görmeli, olayın tüm çıplaklığıyla aydınlığa çıkması için çaba göstermelidirler. Bir kent, onu pisletenlerden ancak saydamlıkla arındırılır.
Konu arınma/arındırma olunca devlet memuruymuş, polismiş, askermiş, tüccarmış, şeyhmiş, hacıymış, hocaymış: gençmiş, yaşlıymış kimsenin gözünün yaşına bakılmamalıdır.
Kol, varsın bir kez de yen dışında kırılsın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder