20 Ağustos 2010 Cuma

MEHMET METİNER'İN DEMOKRASİSİ Mİ, JOHN COLTRANE'İN SAKSOFONU MU? - 18.07.2010

Bu yazıyı yazmak için masamın başına oturduğumda niyetim Star gazetesi yazarı Mehmet Metinerin demokrasi anlayışı üzerine bir şeyler yazmaktı. Aslında üzerinde düşünecek pek bir şey yoktu, çünkü kendisi katıldığı TV oturumlarında, Kürt sorunuyla seçim barajının ne ilgisi var? türünden söylemlerle ilgilenenlere epey malzeme sağlamıştı. Ama sonra vazgeçtim, bu yaz günü köşem yine tıka basa siyaset dolacaktı. En iyisi, hazır İstanbul cazlı günler yaşıyorken ben de John Coltrane üzerine bir iki satır yazayım, dedim.

***

1940’lı yıllara damgasını vuran ve kendilerinden sonra gelen meslektaşlarına ışık tutan saksofoncular Coleman Hawkins (1904-1969), Lester Young (1909-1959) ve Ben Websterdir (1909-1973). Tümü siyah olan bu ustalar swing döneminin unutulmaz adlarıdır. Bebop akımının yaratıcılarından/öncülerinden ve dünyanın gelmiş geçmiş en iyi alto saksofoncularından biri olan Bird/Kuş lakaplı Charlie Parker, örneğin Ben Websterin kendisi için önemini şöyle anlatır: 13-14 yaşlarındaydım, Kansas Cityde bir yapının yanından geçerken bir saksofon sesi duydum. Büyülendim. İçeri girdim, sesin geldiği alt kata indim. Ben Webstermiş. Elindeki aletin ne olduğunu sordum, tenor saksofon dediler. Alto saksofon çalmaya işte o gün karar verdim, çünkü tenor saksofonu hiç kimse onun kadar mükemmel çalamazdı.”

Charlie Parker 1955 yılında öldüğünde 35 yaşındaydı. O da döneminin birçok siyah müzisyeni gibi uyuşturucudan ölmüştü.

1926 doğumlu John Coltrane ise tenor saksofoncuydu. Ünlü bestesi, 18.15 dakikalık Oléde olduğu gibi kimi zaman soprano saksofon da çalıyordu. O da siyahtı ve 1967 yılında 41 yaşındayken öldü. Doktorlar, yakalandığı karaciğer kanserinin nedenini aşırı alkole ve eroine bağladılar. Müziğinden uzun boylu söz etmeye gerek yok, dünyanın en iyisiydi demem sanırım yeterli olur. John Coltrane, 1960 yılında piyanist McCoy Tyner, davulcu Elvin Jones ve basçı Jimmy Garrisonla kurduğu dörtlüyle meslek yaşamının zirvesine çıkmıştır. 1965 yılında çıkardığı A Love Supreme adlı albüm caz tarihinin en önemli kayıtlarından biridir. Bu dönemde Coltranein müziği büyük ölçüde ruhani bir boyut kazanmıştır, nitekim A Love Supreme albümünde yer alan parçalar Tanrının gücüne, sevgisine, büyüklüğüne işaret eder. İstediği, yeryüzünde herkesin dünyanın daha iyi bir yer haline gelmesi için savaşım vermesidir. Şöyle der: Benim bütün amacım tamamen dini bir yaşamı sürdürmek ve bunu da müziğimde yansıtmaktır. Müzisyen olmak hakikaten bir şeydir. Çok, çok derinlere gidebilir. Benim müziğim; inancımın, bilgimin, ruhani ifademin ve varoluşumun ta kendisidir.

Coltrane, hem saksofonu çalış biçimi ve besteleri hem de hayat felsefesi olarak başta Archie Shepp (doğ.1937) olmak üzere kendinden sonraki birçok müzisyeni derinden etkilemiştir. 1965te Down Beat dergisinin onur listesine alınmış, ölümünden sonra 1972de A Love Supreme, 2001’de de My Favorite Things albümü 500.000den fazla satarak altın sertifikayı almış, 1997’de de Grammy Yaşam Boyu Başarı Ödülüne layık görülmüştür.

***

O dönemin cazcıları ABDde 1970lerin sonuna kadar süren ırk ayırımcılığının şiddetini iliklerinde duyumsamışlardır. Kimileri, Malcolm X (ö.1965), Martin Luther King (ö.1968) gibi siyah liderler birbiri ardınca öldürülürken müziğini bir çığlığa dönüştürmüş, kimileri Archie Sheep gibi siyah tutsakların sesi olmuş (Attica Blues, 1972), kimileri de Count Basie (1904-1984) gibi ruhunu beyazlaştırarak huzurlu yaşam yolunu seçmiştir.

Amerikan cazı, 1800’lü yılların sonlarında ortaya çıkan blues döneminden başlayarak neredeyse koca bir 100 yıl ırk ayırımının yarattığı sonuçlardan bağımsız olarak düşünülemez. Ayrıca ırk ya da etnik ayırımcılığın var olduğu hangi ülkede gerçek sanatçı yaşanan acılara duyarsız kalabilir ki? Yeter ki ruhunu satmamış olsun.

Hiç yorum yok: