Birbiri ardınca kamuoyuna yansıyan kadın ve çocuklara yönelik toplu tecavüzler, cinayetler, kaçırmalar, ölümle sonuçlanan ev içi şiddet olayları toplumumuzun sağlıklı bir yapıya kavuşamadığını gösteriyor.
Bu durumun pek yadırganacak bir yanı yok, çünkü belli ölçüde de olsa yerel-toplumsal özdenetimi olası kılan feodal yapı çözüldükçe içinde barındırdığı pislikleri dışarı atıyor.
Bilindiği gibi feodal toplum yapısının temel göstergelerinden biri, hatta başlıcası kadının bir ‘meta’ olarak görülmesi, erkeğin her türlü hizmetine koşulan ikinci sınıf insan olarak değerlendirilmesidir.
Daha önce de bu köşede birçok kez altı çizildiği gibi kapitalist üretim ilişkileri ülke genelinde başat konuma geçse de Türkiye’nin kendine özgü toplumsal koşullarında kendi özgün üstyapısını kuramamakta, gelenek, töre vb. gibi feodal düzenin üstyapı kurumları yozlaşmış haliyle toplum hayatına belirleyici bir biçimde egemen olmakta, yön vermektedir.
***
Bu üstyapının egemen olup yönlendirdiği toplumsal anlayışta kadının bir ‘hizmet metaı’ olarak görülmesi gerçeği değişmemektedir. Burada İslam dininin kadın aleyhine yorumlarının büyük etkisinin olduğu gözden uzak tutulmamalıdır. Salt ahiret düşüncesinde bile kadınlar için öngörülen görevler sözü edilen ‘hizmet metaı’ gerçeğini ortaya koymaktadır.
Aşağıda yer alan görüşler İslami çevrelerde sözü geçen bir din adamı olan Ali Rıza Demircan’ın ‘İslama Göre Cinsel Hayat’ adlı kitabından alınmıştır:
“Cennette bekâr kişi kalmayacaktır. Cennetliklerin en alt derecesine 72 kadın verilecektir. Mümin günde 100 bakire ile cinsi münasebette bulunacaktır. Cennette kadınlar cinsi münasebette bulunduktan sonra yine bakire olacaklardır.”
“Cennetlik erkeğe 100 erkek kuvveti verilecektir. Cennete girenler 33 yaşına döndürülecektir.”
***
Bu satırlarda da görüleceği gibi kadının bu dünyada da, ahirette de yeri değişmemektedir. O, bu dünyaya erkeğe hizmet için gelmiştir, bu görevini cennetin sonsuzluğunda bir erkeğin 72 kadınından biri olarak sürdürecektir.
Kitabevlerinde, cami önlerinde bu kitabın yüzlerce benzeri satılmaktadır. Bu yayınları salt yetişkinler değil çocuklar da okumaktadır. Kadını ‘her iki dünyada da’ bir ‘cinsel nesne’ olarak gösteren bu tür kitapları okuyan erkek çocukların, gençlerin, yetişkin erkeklerin karşı cinsi kendileriyle eşit bireyler olarak görmeleri olası mıdır?
Şu satırlar da sanırız eşitlik konusunda bir fikir verebilir:
“Genç yaşlarda ve evliliğin ilk dönemlerinde pek çok erkek bir gecede birden fazla cinsel temas isteğinde bulunabilir. Bu nevi istek genç ve sağlıklı bir kadında da görülebilir. Fakat bu, bir iki gece için olabilir. Bir kadında uzun süre günde pek çok defa cinsel temas arzusu duyulması normal bir şey değildir. Bu, bazı rahatsızlıkların işaretidir.” (www.islamdefteri.net) Erkekte bir sağlıklılık belirtisi olan cinsel arzu yoğunluğu söz konusu kadın olunca ‘bir rahatsızlık işareti’dir.
Bu tür görüşler, yorumlar toplumu nereye götürür, üzerinde düşünülmelidir.
***
Ancak tüm yönleriyle ele alınıp irdelendiğinde toplumsal sağlıksızlığın tanıları doğru konabilir, dolayısıyla uygun tedavi yöntemleri belirlenebilir. Bunun için de toplum ürkmeden, korkmadan kendisiyle yüzleşmelidir. Kurtuluş kapalı toplumun kendini açması, saydamlaşmasındadır.
Korkunun ecele yararı yoktur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder