İzmir sıcak bir bahar yaşıyor. Isı 30’un üzerinde. İzmirliler çoluk çocuk kendilerini sokağa atmışlar, güneşin, yeşilin ve denizin tadını çıkarıyorlar. Kordon’daki tüm lokantalar, kafeler, pastaneler dolu; her yerden cıvıltılı insan sesleri yükseliyor. İzmir’in kızlarının bir başka güzel olduğu bilinir, kendileri de biliyorlar doğal ki, açılıp saçılmışlar, insan bakmadan duramıyor. Atalarımız ‘güzele bakmak sevaptır’ dememişler mi?
Ne var ki kadın olsun, erkek olsun insana güzellik tek başına yetmiyor; güzellik ancak akıl ile bütünlenince bir anlam kazanıyor, çekicileşiyor. Bu bütünlük İzmir insanının yüzüne yansıdığı gibi kent yaşamına, toplumun davranışlarına da yansımış. Bu kentten söz edilirken, ‘Türkiye’nin aydınlık yüzü’ denmesi abartılı bir yakıştırma değil.
İzmir, Türkiye genelinde aydınlanma sürecini en hızlı yaşayan bir kent; bu süreç İzmirlilere yüksek bir özgürlük bilinci, güçlü bir özgüven ve akılcı davranış yeteneği kazandırmış. Günlük yaşamında ılımlı, hoşgörülü olan İzmirli, özgürlüğünün tehlikeye girdiğini sezdi mi yırtıcı bir kaplana dönüşüyor. Bu nedenledir ki İzmir laikliğin, demokrasinin, özgürlükçülüğün kalesi olma konumunu koruyor.
Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ve ekibi İzmir’e yeni güzellikler kazandırıyor. Açılışı 2008’in Aralık ayında yapılan Ahmed Adnan Saygun Kültür Merkezi’ni gezdim, mimari estetiği dört dörtlük, çok işlevli, 1200 kişilik konser salonu ve sergi alanlarıyla görkemli bir yapı; Başkan’ı kutluyorum. CHP’li öbür belediye başkanları da İzmirlilere kazandırdıklarıyla övgüyü hak ediyorlar.
***
İzmir’de bulunma nedenim geçen cumartesi başlayan ve önümüzdeki pazar gününe kadar sürecek olan 15. İzmir Kitap Fuarı. Bir kitap etkinliğinin 15 yıldır sürüyor olması İzmir insanının öğrenme, bilgilenme, aydınlanma eğilimlerini somut olarak ortaya koyuyor.
306 katılımcı yayınevinin kitaplarını sergilediği fuar alanının girişindeki kapı sayaçları pazartesi akşamına kadar 86.700 ziyaretçinin geldiğini gösteriyor. Güneşli bahar günlerinde yeşillikler, çiçekler, deniz kıyıları dururken onca insanın kapalı bir alanda kitaplarla buluşmaya koştuğunu görmek, o coşku seline tanık olmak Türkiye’nin geleceği açısından insana umut veriyor.
***
Başbakan’ın geçen cumartesi sabahı edebiyat yazarlarını ‘açılımları konuşmak’ için sabah kahvaltısına çağırdığını, katılımın beklenenden çok düşük olduğunu öğrenince düşündüm; keşke yazarları ayağına çağıracağı yerde kendisi yazarlara gitseydi, diye. İzmir Kitap Fuarı bunun için elverişli bir ortam sunabilirdi, örneğin. Fuarda hem kahvaltıya katılan yazarlardan çok daha fazlasıyla karşılaşabilir, hem de hiyerarşinin olmadığı rahat koşullarda daha verimli görüşmeler yapabilirdi.
Geçmiş yıllarda eski Fransa Devlet Başkanı François Mitterrand’ın Paris Kitap Fuarı’nda bir yazarla kitap tezgâhının arkasına geçip derin bir sohbete daldığını, eski Alman Başbakanı Willy Brandt’ın da Frankfurt Kitap Fuarı’nda benzer bir görüntü verdiğini anımsıyorum. Ya da Başbakan fuardaki etkinlikler çerçevesinde bir konuşma yapar, sonrasında kendisini dinleyen yazarlarla düşünce alışverişinde bulunabilirdi.
***
Daha bir hafta İzmir’deyim. İstanbul’un erguvan mevsimini 15 yıldır olduğu gibi bu yıl da kaçırıyorum ne yazık ki. Ama ne yapalım, başka güzelliklerle yetineceğim. Hayat da bir yanıyla olmayanın yerine bir ‘başka’yı arayış demek değil mi zaten?
Her kitap fuarı yeni coşkular yarattığı gibi hüzne de yol açıyor. Gözler standlarda tanıdık yüzleri arıyor. Ama bazıları yok artık, Bilgi Yayınevi’nin kurucusu, sevgili Ahmet Tevfik Küflü, İzmir’in üretken yazarı, sevgili Dinçer Sezgin gibi… Onları saygıyla, özlemle anıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder