Birkaç yıldır, daha önce hep isteyip de yapamadığım yurt gezileri yapıyorum. Van, Mardin, Midyat, Batman, Kahramanmaraş, Adıyaman, Nemrut, Gaziantep, Şanlıurfa, Halfeti, Hasankeyf, Trabzon, Antalya, Çanakkale, Edirne, Zonguldak, Eskişehir, Antakya, İskenderun, Konya, Ürgüp, Avanos, Akdeniz ve Ege’nin dinlence yöreleri… liste uzayıp gidiyor. Bir de TÜYAP’taki görevim gereği gidip bir hafta, on gün kaldığım kentler var; İzmir, Bursa, Adana, Diyarbakır gibi. Gezip gördüğüm yerler bu saydıklarımla da sınırlı değil; çok daha önceleri gittiğim başka kentler, başka yöreler var.
Bunları neden yazıyorum?
***
Gelişmiş Batı ülkelerinde en önemli okul etkinliklerinden biri de yurt gezileridir. Bu gezilerde öğrenciler ilk yıllardan itibaren gezme-görme-öğrenme alışkanlığı edinirler ve bu alışkanlık ömür boyu sürer. Üniversite öğrencileri çok çeşitli işlerde çalışarak sömestr tatilinde çıkacakları geziler için para biriktirip sırtlarında çantaları kendilerini yollara vururlar. O ülkelerde yok denecek kadar az bir para karşılığında kalınabilecek gençlik otelleri açmak ve bunları ülke geneline yaymak, devletin de yerel yönetimlerin de başlıca görevleri arasındadır.
Burada devlet ve yerel yönetimler tarafından amaçlanan, ülkeyi, ülkenin doğasını, ülkenin insanlarını yurttaşlarına küçük yaşlardan itibaren tanıtıp sevdirmektir.
İnsan tanımadığını, görmediğini sevemez. Sevmek için, benimsemek için, “bizim” diyebilmek için insanın ülkesini tanıması, görmesi ve görerek öğrenmesi gerekir.
***
İstatistikler gezip görme alışkanlığı açısından bizi Avrupa ülkeleri arasında son sıraya yerleştiriyor. Bu yazıklanılacak bir durumdur. Devlet de yerel yönetimler de bilinçli yurtseverliğin önündeki en büyük engel olan bu durumun farkında değildir. Oysa Türkiye gibi farklı kültürlerin iç içe geçtiği, farklı etnik kökenlerden insanların bir arada yaşadığı bir ülkede, benzer ülkeleri saran mikro-milliyetçilik mikrobunun bir salgına dönüşmeden önünü kesmek için mutlaka gerekli önlemler alınmalıdır.
Bu önlemlerin en başta geleni ise özellikle genç insanlarımıza Türkiye’yi tanımaları doğrultusunda kolaylıklar sağlamaktır. Genç insanların önündeki en büyük engel, hiç kuskusuz ki parasal koşullarının yetersizliğidir.
Devlet, yurtiçi ulaşımında, örneğin 25 yaşın altındaki gençlere belli oranda bir katkı payıyla destek olmalıdır. Yerel yönetimler Türkiye’nin çeşitli kentlerinden, yörelerinden gelecek genç insanlara, keselerine uygun barınma olanakları sağlamalıdır.
Sözgelimi Aydınlı, Trabzonlu, Bursalı, Uşaklı gençlerin yarıyıl tatillerinin iki haftasını Diyarbakır’da, Van’da ya da Ağrı’da geçirmelerinin kendileri için bir zenginlik olacağını düşünüyorum. Çeşitli kentlerden onlarca öğrencinin bambaşka bir kentte kendi yaşıtlarından dinleyeceklerinden çok şeyler öğreneceklerine, insanlarıyla birlikte kenti ve çevresini de tanıdıkça içlerinde taşıdıkları a priori “bizim” duygusunun içinin dolacağına, farklı bir anlam kazanacağına inanıyorum. Doğal ki aynı durum, örneğin tatillerini Edirne’de, Çanakkale’de, Trabzon’da geçirecek Hakkârili, Şırnaklı, Diyarbakırlı gençler için de geçerlidir.
***
Türkiye, insanları ve doğasıyla sevilecek bir ülke. Kötü yönetilmesi duygularımızı çelmemeli. Sonuçta kötüleri iyilerle değiştirmek, hayatlarımızı özlemlerimiz doğrultusunda yeniden kurmak, geleceğimizi aydınlatmak yine kendi ellerimizde; ne var ki her şeyden önce bu güzel ülkeye yürekten “bizim” diyebilmemiz gerekiyor.
Ben kendi hesabıma gezdikçe, gördükçe, tanıdıkça “bizim” derken sesim bir öncekinden daha gür çıkıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder