Birkaç gündür Gökçeada’dayız. Buraya ikinci gelişimiz. Sevgili dostlarımız Yüksel Pazarkaya ve eşi İnci, 18 yıl önce adanın tarihsel dokusunun korunduğu Bademli Köyü’nde, geniş bahçesinde erik, nar, dut, badem, iğde ağaçlarının boy attığı, aralarını çeşitli çiçeklerin süslediği, asmaların üzüm verdiği, bir yanında patlıcan, biber ve domatesin yetiştiği eski bir taş ev satın almışlar. Ev, karşı tepedeki Kaleköyü’ne ve tepenin eteklerinin denizle buluştuğu küçük koydaki, bir mendirekle korunmuş olan balıkçı limanına bakıyor. Böyle güzel bir yerde dostlarımızla bir arada olmanın keyfini çıkarıyoruz. Bu yazıyı da evin önündeki, yeşilin türlü tonlarıyla çevrelenmiş terasta yazıyorum.
Bademli, eski adıyla Gliki bir zamanlar yalnızca Türkiye Cumhuriyeti uyruklu Rum nüfusun yaşadığı bir köymüş. Köydeki evlerin çoğunluğunun mülkiyeti hâlâ Rumların elinde, fakat çoğu zaman içinde Yunanistan’a göçmüş, bazıları yaz aylarında Bademli’ye gelip köylerinde özlem gideriyorlar. Gökçeada, İstanbul ve Bozcaada gibi 1924 mübadelesine dahil edilmemiş. Yunanistan’a göçün nedeni Kıbrıs sorunundan kaynaklanan 6-7 Eylül 1955 olayları, 1964 yılında Yunan uyruklu nüfusa uygulanan zorla göç ettirme, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı gibi gelişmeler karşısında duyulan tedirginlik ve korku. Bugün de yaz-kış köyde yaşayan yaşlı Rumlar var; son yıllarda Yunanistan’da emekli olan kimi Rumlar da Bademli’ye, eski evlerine geri dönüyorlar.
Eski adı İmroz olan Gökçeada’da kayıtlı Rum nüfus yaklaşık 6.000 iken adada sürekli yaşayanların sayısı 300’ü bulmuyor, ancak bu sayı yaz aylarında 1.200’e kadar yükseliyor.
***
Gökçeada, ilçe merkezi ile Kaleköy, Bademli, Yeni Bademli, Zeytinliköy, Tepeköy, Dereköy, Uğurlu, Şirinköy ve Eşelek adlarındaki dokuz köyden oluşuyor. İlçe merkezinin nüfusu 10.000, köylerin nüfusu ise yaklaşık 3000. Toplam 13.000 olan nüfus içinde adada yaşamayan fakat nüfusa kayıtlı 6.000 Rum da yer alıyor.
Devlet, Rum göçüne bağlı olarak ortaya çıkan nüfus kaybını dengelemek amacıyla birtakım önlemler almış. Trabzon’un Çaykara ilçesinden aileler getirilerek Dereköy-Şahinkaya’ya yerleştirilmiş. Yeni Bademli ve Uğurlu köyleri de bu önlemler çerçevesinde 1984 yılında kurulmuş. Yeni Bademli’ye Isparta ilinden 93 aile ile Karadeniz illerinden 25 balıkçı ailesi, Uğurlu köyüne Muğla ve Burdur illerinden 100 aile iskân edilmiş. Şirinköy ise Bulgaristan göçmenleri için kurulmuş. Adada ayrıca kendi girişimleriyle gelip yerleşen küçük bir Kürt nüfusu da bulunuyor.
Bu karışık nüfus yapısı adaya renkli bir görünüm kazandırmış.
***
Bademli köyünün bir kahvesi var. Önünde de kocaman bir dut ağacı. Bazen gölgesinde oturup çay, kahve içiyoruz. Tek tük Rumlar da geliyor kahveye; bunlar daha çok köylerine yaz turisti olarak gelenler. Üzerlerinde gözle görülür bir tedirginlik var. Aralarında alçak sesle konuşuyorlar ve bizlerle göz göze gelmemeye çalışıyorlar. İlk başta anlamsız gelen bu davranışları Yunan devletinin bu doğrultuda izlediği politikalar düşünüldüğünde anlamsız olmaktan çıkıyor. Yunan devleti, Türkiye’den gelen göçmenlere çeşitli araç ve yöntemleri kullanarak sürekli “bizim” duygusunu pompalıyor. Yunanistan, “derin devlet” politikasında ister İstanbul, ister Bozcaada, ister Trabzon, isterse Gökçeada olsun “bizim” demekten vazgeçmiyor. Böyle olunca da masanızdaki Rumlarla bir diyalog kurmayı başarıp duygularını biraz kaşıyınca “Buralar bir gün yeniden bizim olacak!” tuzağına düşüveriyorlar.
Oysa onlar Yunanistan’da yaşıyor olsalar da Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları ve ada, üzerinde yaşayan herkes kadar, hatta daha fazla “onların.” Bu adada doğmuşlar, bu adada okula gitmişler, bu adanın kiliselerinde dua etmişler, bu adada evlenmişler, annelerini, babalarını bu adanın toprağına vermişler. Doğal ki “bizim” diyecekler. Ne var ki “bizim”leri bireysel değil, bir başka devletin “derin” politikaları adına “bizim” diyerek tarihsel gerçeklere ters düşüyorlar, boş hayallerle sarmalanıyorlar.
Sanırım bu “bizim” kavramı üzerine daha derin, daha ayrıntılı düşünmemiz gerekiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder