5 Temmuz 2008 Cumartesi

‘UMUT İLKESİ’ – 17.02.2008

Okurlarım, on yıldır Cumhuriyet Gazetesi’ndeki köşe yazılarımın yanı sıra yayımlanmış kitaplarımdan da tanıyorlar beni; büyük bölümü değil, ama azımsanmayacak sayıda okurum yaşam serüvenimi de biliyor.

1963 yılında öğrenim yapmak üzere Almanya’ya, Tübingen Üniversitesi’ne gidişim, yaşam serüvenimde bir kilometre taşı, bir dönüm noktasıydı. Orada, dört sömestre döneminin yaşayan en büyük Marksist filozofu kabul edilen Ernst Bloch’un konuk öğrencisi oldum. Bu, 20 yaşında, hayatı anlamaya meraklı bir gencin başına konabilecek en büyük talih kuşuydu. 1885 doğumlu hocamız, ‘somut ütopya’nın filozofuydu. Hitler döneminde yurttaşlıktan çıkartılmış, yaşamının uzunca bir bölümü nasyonal-sosyalizme karşı mücadeleyi sürdürdüğü İsviçre’de, Avusturya’da, İtalya’da, Çekoslovakya’da sürgünde geçmişti. 9 Mart 1939 günü Alman ordusu Prag’a girmek üzereyken Yahudi asıllı Polonyalı eşi ile birlikte 1948 yılına kadar kalacağı Amerika Birleşik Devletleri’ne gitti. 1948 yılında Alman Demokratik Cumhuriyeti (ADC) topraklarında kalan Leipzig Üniversitesi’nden öğretim üyeliği önerisi alınca sosyalizmi inşa etmek çabasında olan bu ‘yeni’ Alman Cumhuriyeti’ne yerleşti. 1955 yılında ADC Ulusal Ödülü’nü aldı, aynı zamanda Alman Bilimler Akademisi’ne kabul edildi. Bu, Bloch’un aynı zamanda ‘devlet filozofu’ olarak tanınması anlamına geliyordu.

1956 yılında Macaristan’da gerçekleşen halk ayaklanması, özgürlükçü bir sosyalizmi savunan Bloch ile iktidardaki Sosyalist Birlik Partisi’nin arasını açtı, bir yıl sonra üniversitedeki görevine son verildi. 1961 yılında Berlin Duvarı yapılırken Batı’da bir gezideydi, ADC’ye geri dönmedi. Tübingen Eberhard-Karls Üniversitesi’nin önerisini kabul ederek konuk profesör olarak göreve başladı. 1967 yılında Alman Yayıncılar Birliği’nin ‘Barış Ödülü’nü aldı, kendisine Zagrep, Sorbon, Tübingen üniversiteleri tarafından onur doktorası verildi. 4 Ağustos 1977 yılında 92 yaşında yaşama veda ettiğinde binlerce öğrencisi onu ellerinde meşalelerle ebedi uykusuna uğurladı.

Ernst Bloch, yanlışlarından öğrenen, bunu da açık yüreklilikle paylaşan bir düşünürdü. Örneğin, Sovyetler Birliği’nde rejim karşıtı sosyalistlere karşı açılan 1934 Moskova Davaları’ndaki yaklaşımı Stalincilerden yana olmuştu, 1956 yılında Macaristan’da rejime karşı başlayan halk ayaklanmasında muhalefetin yanında yer alması ise bir bakıma bu ‘Ortodoks’ geçmişinin özeleştiriydi. Düşüncelerindeki bu önemli değişimi Tübingen’de bize okuttuğu ve daha sonra kitap olarak da yayımlanan ‘Tübingen Felsefesine Giriş’ (Einleitung in die Tübinger Philosophie) başlıklı ders notlarında okumak olasıdır.

Geçen yılın sonunda Ernst Bloch’un ‘Umut İlkesi’ adlı başyapıtının 1. cildinin İletişim Yayınlarından çıktığını duyunca çok heyecanlandım, hemen aldım. Kitabın Almanca orijinalini yıllar önce okumuştum; fakat felsefeyi kendi dilinde okumanın bambaşka bir tadı var. 1. cilt 840 sayfa; bu kalınlıkta, üstelik de dili ağır bir felsefe kitabını çevirmek büyük çaba isteyen bir iş, fakat Tanıl Bora bu işin üstesinden mükemmel gelmiş, kendisini yürekten kutluyorum.

‘İyimserliğin filozofu’ olarak da bilinen hocam, Türkiye’nin sürüklenmek istediği siyasal, sosyal ve kültürel karanlığın gölgelediği umutlarımı yeniden ışıklandırdı, kararan umutlarımı yeniden yeşertti. Tanıl Bora, Ernst Bloch hakkında yazdığı giriş yazısında hocamın düşüncelerini şöyle özetliyor: “Ona göre insanı belirleyen temel güdü açlıktır: maddî ve manevî açlık, yani Halihazır Olanla yetinmeme, daha iyisini düşleme… Henüz mevcut olmayan (henüz bilincinde de olunmayan) ama pekâlâ reel olarak Mümkün’ü düşlemek ve o düşün peşinde harekete geçmek, bizzat maddî bir kuvvettir onun nazarında.”

Umut üzerine düşünmemi bu yaklaşım tetikledi. ‘Henüz olmayan’ın üzerinde düşünmeye başladım. Bu yaklaşım doğal ki geri dönüp ‘olan’a, ‘yaşanmış’a bakmayı da gerektiriyor. Gördüm ki beynimde öngördüğümden çok daha fazla çöpleşmiş ‘bilgi’ birikmiş; kullanım değeri içermeyen, insanın beynini daraltmaktan başka işe yaramayan, hayatta karşılığı olmayan bir sürü ‘malûmat’. ‘Umut Yazıları’ bir bakıma beynimi çöplerden arındırma çabalarımın bu köşeye yansımalarıdır. Bu süreci okurlarımla değil de kimlerle paylaşacağım?

Çöplerden arındıkça mutlu oluyorum, çünkü bu süreç düşünsel dünyamı zenginleştiriyor. Bambaşka bir geleceği hayal edebilmek güzel bir duygu.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

lütfen ernst bloch un imkan kategorisinin tabakaları hakkında bilgi verir misiniz