5 Temmuz 2008 Cumartesi

SOSYALİZM VE BİREY - 01.06.2008

Sosyalizm, 1960’larda, 1970’lerde kimi kişiler ve çevrelerce algılandığı gibi geçici bir siyasal akım, bir ‘moda’ değildir. Bireyi, burjuva toplumunun benmerkezci-yarışmacı ahlakından, sosyal körlüklerinden, bencilliklerinden kurtararak özgürleştirerek ona toplumculuk, sosyal dayanışmacılık, eşitçilik, evrensel-çağdaş düşünebilme yetisi gibi değerler kazandıran, insanlığın gelecek umudunu canlı tutan bir ideoloji, bir dünya görüşüdür.

Son 200 yıl içinde bu dünya görüşünün ortaya çıkıp biçimlenmesinde Saint Simon, Charles Fourier, Auguste Blanqui, Robert Owen’dan Ferdinand Lassalle, Karl Marx, Fiedrich Engels’e; Karl Kautsky, Karl Liebknecht, Rosa Luxemburg’dan Vladimir İlyiç Lenin, Lev Troçki, Mao Zedung, Josip Broz Tito, Fidel Castro’ya; Santiago Carrillo’ya, Enrico Berlinguer’e; Jean Jaurés’den, Antonio Gramsci’den Ernst Bloch’a, Georg Lukács’a, Louis Althusser’e kadar birçok düşünür ve uygulamacının katkısı vardır. Bu kişiliklere Ernest Mandel, Theodor Adorno, Jürgen Habermas, Fredric Jameson, Terry Eagleton gibi daha birçok ad eklenebilir.

Türkiye’deki sosyalist düşünce ve oluşumlarda Hüseyin ‘Sosyalist’ Hilmi’den (?-1922) başlayarak öncelikle Mustafa Suphi’nin (1883-1921), Şefik Hüsnü Değmer’in (1887-1959), Reşat Fuat Baraner’in (1900-1968), Nâzım Hikmet’in (20.11.1901-3.6.1963), Hikmet Kıvılcımlı’nın ((1902-11.10.1971), Mehmet Ali Aybar’ın (5.10.1908-10.7.1995), Behice Boran’ın (1.5.1910-7.10.1987), Sadun Aren’in (1922-8.3.2008), Mihri Belli’nin (doğ.1916) katkılarını mutlaka anmak gerekir.

***

Yukarıda adlarını saydığımız sosyalistlerin kuramlaştırdıkları ya da uygulamaya soktukları düşüncelerinin temel kaynağı Marksizm’dir. Ne var ki birkaçının dışında aralarında önemli düşünsel farklılıklar bulunmasının ötesinde birçoğunun yaşamı birbirleriyle kıyasıya çatışma içinde geçmiştir. Bu gerçeğe karşın sosyalistler, öneğin, Lenin’in ‘Sovyet Sosyalizmi’, Tito’nun ‘Özyönetim Sosyalizmi’, Mao’nun ‘Milli Demokratik Devrimi’ deneyimlerinden, Troçki’nin ‘Sürekli Devrim’ tezlerinden, Berlinguer’in ‘Avrupa Komünizmi’ görüşlerinden çok şey öğrenmişlerdir. Aynı şekilde siyasal/stratejik çizgileriyle birbirleriyle çatışan Türkiye sosyalistlerinin savundukları düşüncelerden de çıkaracağımız önemli dersler vardır.

1980’lerin sonunda çatırdamaya başlayan ve 1990’ların başında çöken Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa sosyalizmleri kadar Çin Halk Cumhuriyeti’nde uygulanan sosyalizm de başlıbaşına bir ders konusudur. Bu dersler iyi çalışıldığı takdirde hiçbir sosyalist uygulamanın başka bir ülke için örnek oluşturamayacağı görülmektedir.

Burada vurgulanması gereken, ‘çökenin’ sosyalizmin dünyanın belli bir bölgesindeki uygulaması olduğudur; 70 yıllık Sovyet deneyiminin başarısızlığı sosyalizmin kuram olarak çöktüğü anlamına gelmez. 70 yıl insan ömrü için uzun, insanlık içinse çok kısa bir süredir.

***

1980’li yıllarla birlikte hızla yükselişe geçen ABD merkezli neo-liberal küresel kapitalizm, Sovyet ve Doğu Avrupa sosyalizmleri çöküp de önünde belirleyici bir engel kalmayacınca dünyanın geniş bölgelerinde emperyalist egemenliğini kurmuştur. Ne var ki diyalektik materyalist düşünce kuramını doğrularcasına emperyalizm de kendi karşıtını yaratmış, ABD’nin arka bahçesi kabul edilen Güney Amerika’da birçok ülke ‘sol’un farklı renkleriyle emperyalizmin karşısına dikilmiştir.

12 ülkenin (Brezilya, Arjantin, Venezüella, Şili, Bolivya, Kolombiya, Ekvador, Paraguay, Uruguay, Guayana, Surinam, Peru) katılımıyla geçen ay kurulan ve başkanlığına Şili’nin sosyalist Cumhurbaşkanı Michelle Bachelet’nin getirildiği Güney Amerika Ulusları Birliği – UNASUR bu dikilişin ilk toplu adımlarından biridir.

Hiç yorum yok: