5 Temmuz 2008 Cumartesi

AHMET ALTAN’IN BİR YAZISI ÜZERİNE – 30.03.2008

“Osmanlı’da da, Cumhuriyet döneminde de ezilmiş, sömürülmüş, damarlarındaki bereketi emilmiş, köylerine, kasabalarına, gecekondularına hapsedilmiş bir kalabalık şimdi zincirlerinden boşanıyor, şehirlilere ‘sizin hâkimiyetiniz bitti’ diyordu. Şehirlilerin çok sevdiği, kültürünü, yaşama biçimini paylaştığı Batı ise bu ‘gelişmemiş’ kalabalığı tutuyordu. ‘Demokrasilerde halkın dediği yapılır’ diyordu. Seksen yıl boyunca sadece bir kelime olan ‘demokrasi’ birden somutlaşıyor, etlenip kemikleniyor ve ‘cahil bir kalabalık’ olarak ortaya çıkıyordu. Şehirliler, kültürünü, giyimini, mutfağını, müziğini sevdikleri Batı’nın felsefesiyle, üretimiyle, sosyal mücadelesiyle hiç ilgilenmediğini anlıyordu.”

Bu satırları Ahmet Altan’ın 28 mart 2008 tarihli Taraf Gazetesindeki köşesinde yayımlanan ‘Başka Halkın Çocukları…’ başlıklı yazısından aldım. Altan, toplumdaki gerginliği 22 temmuz 2007 seçimlerinde AKP’yi tek başına iktidara taşıyan ‘cahil kalabalıklar’ ile seçim sonuçlarını içine sindiremeyen ‘Batıcı-laik, şehirli seçkinler’ arasındaki çelişkiye bağlıyordu. Taraflar zaman içinde birbirini anlayarak, kabul ederek, uzlaşarak çelişki çözülünce ülkeye de barış gelecekti.

Ahmet Altan, bir edebiyatçı olarak yüreğe seslenen, kulağa hoş gelen yazılar yazıyor. Bu yazısı da onlardan biri, ne var ki gerçeği yansıtmıyor.

***

Sorun, ‘cahil kalabalıklar’ ile ‘kentli seçkinler’ çatışmasından değil, kitlelerin sistematik olarak İslamcılaştırılmasından kaynaklanıyor.

İmam Hatip Okulları Mezunları Derneği’nin açıklamasına göre 2006 yılı sonu itibariyle İmam Hatip’lerden mezun olanların toplam sayısı 2 milyondur. Bu mezunlar ticari işletmelerden medyaya, sanayi kuruluşlarından devlet bürokrasisine, kültür kurumlarından spora kadar hayatın her alanında görev yapıyorlar, yaşları 18 ile 65 arası değişen bu kadın ve erkekler aynı zamanda da birer ‘İslam misyoneri’ olarak faaliyet gösteriyorlar.

Son hane sayımında 70 milyon 500 olarak saptanan nüfusumuz içinde 18 üzeri yaş gruplarının toplam oranı yaklaşık yüzde 60’tır; bu da 42 milyon kişi demektir. Böyle bakıldığında yetişkin nüfus içindeki her 21 kişiden birine 1 İmam Hatip mezunu ya da bir başka deyişle bir ‘İslam misyoneri’ düşüyor.

1950’lerden bu yana bunca imam, bunca hatip niçin yetiştirildi?

***

Türkiye hızla İslamcılaştırılıyor. Koşulların, sürecin lehinde olmasına karşın bu, İslamcı odaklarca yeterli görülmüyor, koşullar zorlanarak daha işlevsel olanaklar yaratmak için büyük çaba gösteriliyor. Salt üniversitelere türbanı sokabilmek için gerçekleştirilen Anayasa değişikliği bu çabanın somut örneklerinden biridir.

Biraz okuyan, eli kalem tutan herkesin bileceği gibi kapitalistleşme süreci kendi üstyapısını, liberal/demokrat hukukunu, kültürünü, sanatını, yaşam biçimini yaratır. Bizde ise bunun tam tersi olmakta, süreç geriye işlemektedir. Örneğin, Konya, Kayseri gibi kentler Anadolu kapitalizminin lokomotifleridir. Fakat bu kentleri mimari açıdan geliştiren kapitalistleşme süreci sosyal-kültürel bağlamda liberal/demokrat bir üstyapı oluşumuna yol açmamış, tam tersine, özünde bir ortaçağ ideolojisi olan İslam, dinci sermaye ve siyasal iktidar işbirliğiyle bu kentlerdeki üstyapı kurumlarının üzerine egemen ideoloji olarak oturtulmuştur.

Dincileşme, ‘muhafazakârlığın’ ötesinde, birey hak ve özgürlüklerini tehdit eden, hayatın her alanına, toplumun yaşam biçimine doğrudan müdahale eden bir olgudur.

İnsanları korkutan bu gelişmedir ve bu gelişmenin demokrasiyle ilişkilendirilebilecek hiçbir yanı yoktur.

***

Batı’nın bu olguyu, bu yoldaki gelişmeleri sevinçle karşılamasından daha doğal ne olabilir ki? Ama bunu Ahmet Altan gibi zeki bir yazara anlatmama gerek yoktur, o zaten biliyordur.

Hiç yorum yok: