5 Temmuz 2008 Cumartesi

DANGALAKLIĞIN DANİSKASI - 06.07.2008


Devlet içinde çeteler, çeteleşmeler olduğu çok uzun yıllardan beri en yetkili ağızlar tarafından söylendi, söyleniyor. Susurluk da bir çeteleşme olayının adıydı, ve lüks bir otomobille bir kamyonun çarpışması sonucunda ortaya çıktı. Ne var ki kamuoyunu tatmin edecek ölçüde aydınlatılmadı, unutturuldu.

‘Ergenekon’ adı verilen soruşturmanın da hedefinin devletin içinde yuvalanmış bir çeteleşmeyi açığa çıkarmak, çete üyelerini yargı önüne çıkarmak olduğu söyleniyor. Buna demokrasi, özgürlük ve insan haklarından yana hiç kimsenin karşı çıkması olası değil, nitekim çıkılmıyor da. Fakat darbeci/çeteci olmak suçlamasıyla gözaltına alınanların, tutuklananların aralarındaki siyasal/ideolojik kimlik bağdaşmazlıkları kafalarda kuşku yaratıyor. Tutuklananlar arasında öyle kişiler var ki, değil birlikte darbe yapmak, birbirlerine sokakta rastladıklarında selamlaşmaları bile olanak dışında.

Adamlar, ülkede karışıklık çıksın, bir darbe ortamı oluşsun diye Cumhuriyet Gazetesi’ne bomba attıracaklar, aynı zamanda da Cumhuriyet Gazetesi’nin imtiyaz sahibi ve başyazarı İlhan Selçuk ile Ankara temsilcisi Mustafa Balbay o adamlarla aynı yapılanmanın içinde yer alacaklar!

Ya da 35 kişilik Türk-Ortodoks cemaati sözcüsü Sevgi Erenerol ile eski Jandarma Genel Komutanı Em. Orgeneral Şener Eruygur bir terör örgütlenmesinde bir araya gelecekler!

Bu türden biraradalıkları ‘talihin cilvesi’ diye görmek bile mantığın kabul edebileceği bir durum değildir. Savcılar da bu konuda zorlanıyor olmalılar ki, bir yılı aşkın zamandır iddianameyi tamamlayamıyorlar. Çok sayıda insan, darbeci/çeteci suçlamasıyla iddianamesi olmayan suçlar aylardır demir parmaklıklar ardında tutuluyor, bu durum hukuka olan inancını yitirmemiş demokrat kamuoyunun vicdanını rahatsız ediyor.

***

Ne yazık ki, uzunca bir süredir yazılı ve görsel medyada bir grup yazar ve yorumcu gözle görülür bir kimlik bunalımı yaşıyor; asal işlevlerini bir yana bırakıp iktidar tetikçiliğine soyunuyorlar. Saklandıkları ‘demokrasi’ ve ‘özgürlük’ kavramlarının arkasından yalanlar üretip muhbirlik, kışkırtıcılık yapıyorlar.

Oysa demokrat olmanın da, özgür olmanın da önkoşulu kişinin bağımsızlığıdır. Kendini bir çıkar grubuna teslim etmiş, önüne sürülen nimetleri bağımsızlığına yeğlemiş bir ‘gazeteci’ ne demokrat ne de özgür olabilir. Kendileri de bunu biliyorlar, kimi zaman hezeyana varan bunalımlarının temel nedeni de budur. En çok da Cumhuriyet gazetesine saldırıyorlar. Çünkü Cumhuriyet, onlar gibi olmayanların en sağlam kalesidir, bu kaleyi yıkmak istiyorlar. Bu kaleyi ‘bizdenleştirememek’ onları çıldırtıyor. Ne var ki yalan kusmaktan başka bir şey gelmiyor ellerinden.

Sayıları fazla değil, 15’i, 20’yi geçmiyor. Televizyon ekranlarında sürekli boy gösterenler de onlar ve hep aynı şeyleri söylüyorlar, ‘sahibinin sesi’ rolünü hakkını vererek oynuyorlar. Ortak özellikleri, soldan çark etmiş olmalarının yanı sıra kurtuluş ve kuruluş tarihimizi, Cumhuriyet devrimlerini yadsımaları, eleştirmeleri. İçlerinde öyleleri var ki bir zamanlar insana, ‘bu kadarı da olmaz’ dedirten koyulukta Kemalist söylemlerin altına imzalarını atmışlar. Şimdi, bir uçtan tam ters uca savrulmuş insanların o dayanılmaz bunalımlarını yaşıyorlar.

Her biri ayrı bir trajedi, elimizden ‘Tanrı yardımcıları olsun’ demekten başka bir şey gelmiyor.

*Uğur Mumcu ve İlhan Selçuk
12 Mart 'ta Askeri Mahkeme Önünde

Cumhuriyet yazarlarına ‘darbeci’ iftirası atmak yalancılığın ötesinde bir ‘daniska’ durumudur. Gazetemizin çok sayıda yazarı 12 Mart ve 12 Eylül’ün gözaltı, tutuklanma, işkence, mahkûmiyet, sürgün gibi her türden acısını yaşamıştır, darbenin sonunun nereye varacağını da en iyi onlar bilir.

Dolayısıyla Cumhuriyet yazarlarını satır aralarında darbe özlemcisi olarak göstermek dangalaklığın daniskasıdır.

Hiç yorum yok: