Türkiye sosyalizmi, Osmanlı’dan bu yana topraklarımızda kurulan çeşitli sosyalist partilerin doğal mirasçısıdır, aralarındaki görüş ayrılıkları hangi boyutlarda olursa olsun, sosyalist bir Türkiye için savaşım vermiş tüm sosyalist önderleri aynı saygıyla kucaklamalı, kendi siyasal stratejisinin belirlenmesinde onların deneyim ve birikimlerinden yararlanmalı, sosyalizm adına düşülmüş yanılgılardan, yapılmış hatalardan dersler çıkarmalıdır.
Türkiye sosyalizmi, Fransız Devrimi’yle açılan Aydınlanma Çağı’nı, dünya işçi hareketlerini, dünya halklarının bağımsızlık ve kurtuluş savaşlarını insanlığın ortak değerleri olarak görmeli; Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırlarını belirleyen, bu sınırlar içinde yaşayan her dilden, her dinden, her etnik kökenden insana bir yurt sunan Kurtuluş Savaşımıza ve yurttaşlarına çağdaş bir yaşam düzeyi sağlamayı amaçlayan Cumhuriyet devrimlerine sahip çıkmalıdır.
Türkiye sosyalistleri kendisini ‘sol’ olarak tanımlayan her kişi, kuruluş ve örgüte dostça yaklaşmalı, kendileriyle ortak bir zemin aramalı, insani ilişkilerin vazgeçilmezi olan uzlaşma kültürünün oluşması için çaba göstermelidir.
***
Türkiye, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun geniş kesimlerinde yarı-feodal üretim ilişkilerini barındıran, fakat genelinde kapitalist üretim ilişkilerinin egemen olduğu bir ülkedir. Türkiye kapitalizmi sanayi, enerji, bankacılık, hizmet, turizm gibi ekonominin çeşitli alanlarında dışa bağlı/bağımlıdır. Bağımlılık ilişkileri, Türkiye’nin Kuzey Atlantik Paktı (NATO) üyeliği ve Amerika Birleşik Devletleri ile imzalamış olduğu ikili antlaşmalar nedeniyle Türk Silahlı Kuvvetleri için de geçerlidir. Dolayısıyla ‘bağımsızlık’, Türkiye sosyalistlerinin gerçekleştirmek için uzun erimli bir savaşım verecekleri başlıca hedeflerinden biridir.
Yeryüzünde hiçbir ülkenin ekonomik ve sosyal yapısında feodal ya da yarı-feodal üretim ilişkilerini barındırdığı sürece ‘demokratik’ kabul edilmesi olası değildir. Demokratikleşme, Türkiye sosyalistlerinin gündeminde ilk sırayı oluşturacaktır.
Karl Marx ve Friedrich Engels gibi sosyalist düşüncenin başta gelen kuramcılarının ve onlardan sonra gelen, sosyalist düşünce kuramına katkıda bulunan düşünürlerin öngörülerinden farklı olarak Türkiye’de kapitalizm kendi liberal/demokrat üstyapısını oluşturamamıştır. Türkiye kapitalizmi, 2000’li yıllarla birlikte ve giderek artan bir hızla İslam ideolojisinin egemenliği altına girmiş, bir dogmalar bütünü olan İslam, hızla gelişen kapitalist ekonomiye yön veren bir konuma gelmiştir. Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının başlattığı kadrolaşma seferberliği gibi çabalarla kapitalist altyapının üzerinde hukuk, eğitim, kültür, sanat vb kurumlarıyla İslami bir üstyapı oluşturulmasına çalışılmaktadır.
Bu üstyapı güçlendikçe Türkiye, tüm İslam ülkeleri içinde tek ‘demokratik’ ülke olma niteliğini yitirecektir. Bu nedenle laikliği savunmak sosyalistlerin başlıca güncel görevlerinden biridir.
***
Bir ideolojinin uygulamada başarılı olabilmesi için hayatta karşılığı olmalıdır; bu sosyalizm için de geçerlidir. Bağımsızlığını yitirmiş ülkelerin toplumlarının demokratikleşmesine olanak yoktur. Dolayısıyla sosyalist Türkiye’ye uzanan yolda ülkemizin siyasal-ekonomik-kültürel bağımsızlığını ve demokratikleştirilmesini gerçekleştirmek sosyalistlerin yakın amaçları olarak belirlenmelidir.
Bu amaçlar sosyalizmi farklı yorumlayan kişi ve kuruluşların bir ortak paydada buluşabilmelerini de kolaylaştıracaktır.
Somut hedefler doğrultusunda güç birlikleri gerçekleştirmek sosyalistler arasında zorunlu olan uzlaşı kültürünün oluşma sürecini de hızlandıracaktır.
Türkiye’nin demokratik dönüşümü zorunluluktur, çünkü bu dönüşüm gerçekleştirilmeden sosyalizm hep bir ütopya/hayal olarak kalacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder