5 Temmuz 2008 Cumartesi

OKURLARIMLA SOHBET - 16.03.2008

Çarşamba günkü yazımın sonuna, “Toplumumuzda sosyal demokrasinin komünizmden bir sapma olduğuna ilişkin yanlış bir kanı vardır; tarihteki ilk Marksist partilerin sosyal demokrat adı altında kurulduğu, komünist partilerin, 1. Dünya Savaşı öncesinden başlayarak sosyal demokrat partilerden doğduğu” şeklinde bir bilgi notu düşmüştüm.

Anlaşılan kaş yapayım derken göz çıkarmışım, çünkü okurlarımdan bu konuda tepkiler aldım. Örneğin, Özer Y. adlı okurum, “kişilerin ve aynı kişiliklerin oluşturduğu kurumların yanlışlarına bakarak sosyalizmin yerine -kapitalizme geçiş için bir ara platform olan- sosyal demokrasiyi koymak, gerçekçi bir yaklaşım mıdır?” diye sorduktan sonra, kapitalizmin yapamayacaklarının hesabını bana fatura etmiş.

Sosyalizmi kendisine yol edindiğini ve 20 yaşında olduğunu yazan Serdar S. adındaki okurum ise, yazımın bir bölümünü, “sosyalizmin ana karakterinin açıklanması konusunda bir şikâyetim yok,” diyerek onayladıktan sonra, “ancak Marx-Engels’in bilimsel sosyalizmi netleştirdiği kuram Komünist Parti Manifestosu’dur. Yazınızın sonuna doğru sosyal-demokrat partileri aklamak adına (abç) bunu dile getirmemiş olmanız üzücüdür,” diye eklemiş.

***

Sayın Özer Y. ‘sosyalizmin yerine sosyal demokrasiyi’ koyduğumu nereden çıkarmış, anlayamadım. Fakat başka okurlarımda da aynı kanı uyandığına göre demek ki benden kaynaklanan bir anlatım yetersizliği söz konusu. Hemen söyleyeyim, bu köşenin sürekli okurlarının bilecekleri gibi Marksizm’i bir dünya görüşü olarak benimseyişimin 40 yıldan fazla bir geçmişi var, diyeceğim o ki, aklımdan bugüne kadar ne ‘sosyalizmin yerine sosyal demokrasiyi koymak’ ne de bir burjuva-reformist model olan günümüz sosyal demokrasisini ‘aklamak’ diye bir düşünce geçti, bundan sonra da geçeceğini sanmıyorum.

Fakat genç okuruma bir çift sözüm var: Karl Marx ve Friedrich Engels’in 1839-1895 yılları arasında kaleme aldıkları kitaplar, makaleler Almanca orijinalinde 22 cilt (23.208 sayfa); başyapıtları olan Das Kapital ‘artı değer kuramları’ ile birlikte 6 cilt (4.396 sayfa); yazışmaları 13 cilt (17.244 sayfa); ek yazıları 4 cilt (2.726 sayfa) tutmaktadır. Bir başka deyişle iki kuramcı 56 yıl boyunca toplam 45 cilt (47.574 sayfa) kaleme alarak bilimsel sosyalizmi kuramlaştırmışlardır. (Bütün Yapıtları: Marx-Engels Werke, Dietz Verlag, Berlin) Komünist Manifesto ise Marx ve Engels’in, kendi öncülüklerinde 1847 yılında Londra’da kurulan ve 1852 yılında dağılan Komünist Birlik adına 1848 yılında kaleme aldıkları 30 sayfalık bir çağrı-bildiridir. Önemli bir metindir, fakat Marksizm’i kuramsal olarak kavrayabilmek için tek başına yeterli değildir.

Karl Marx’ın 14 mart 1883 tarihinde ölmesinden sonra kuramsal çalışmaları 5 ağustos 1895 günü ölene kadar Friedrich Engels tek başına sürdürmüştür. Onların yaşadıkları dönemde kurulan Marksist partiler kendilerini ‘sosyal demokrat’ ya da ‘sosyalist’ olarak adlandırmışlardır. I. Dünya Savaşı’na kadar Marksist bir parti olan Almanya Sosyaldemokrat Partisi’nin 1891 Erfurt Programı’nın temel ilkeler bölümü Friedrich Engels’in kaleminden çıkmıştır.

Geçen yazımda düştüğüm not doğrudur, Almanya Komünist Partisi 1918 yılında Almanya Sosyaldemokrat Partisi’nden, Rusya Komünist Partisi/Sovyetler Birliği Komünist Partisi 1918 yılında, Lenin’in önderliğinde 1917 Büyük Ekim Devrimi’ni gerçekleştiren Rus Sosyaldemokrat İşçi Partisi’nden, Fransız Komünist Partisi de 1920 yılında Fransız Sosyalist Partisi’nden doğmuştur.

***

Genç okurum, “…çözüm yolu sadece proleterya diktatörlüğündedir,” diyor. Bu, 19. yüzyılın devrimci söylemidir. 20. yüzyıl tarihi çok sayıda örnekle bu söylemin hayata geçirilse bile başarı şansının olmadığını göstermiştir. Fakat sosyalizm 21. yüzyılda da insanlık için tek kurtuluş yolu olarak geçerliliğini korumaktadır. Ne var ki yaşadığımız yüzyılın sosyalizmi, bireylerin eşitlik, özgürlük ve demokrasi gereksinimlerine karşılık veren bir sosyalizm olacaktır.

Hiç yorum yok: