5 Temmuz 2008 Cumartesi

DEMOKRASİ VE SOSYALİZM – 26.03.2008

Ülkemizdeki son gelişmeler mevcut düzenin kökünden değişmesi gerektiğini bir kez daha ortaya koyuyor. Eğer bu düzenin karşısında bir seçenek oluşturamazsak bizden önceki kuşaklar gibi bizler de yaşamlarımız boyunca gerilimlerden, çatışmalardan, korkulardan kurtulamayacağız. Ekonomisi de, siyasal ve sosyal önerileri gibi demokrasisi de çarpık bu düzenin karşısında tek seçenek olan sosyalizm üzerinde eskisinden daha yoğun olarak düşünmemiz gerekiyor.

Bir süre önce başladığımız sosyalizm tartışmalarını ‘demokrasi’ ile sürdürüyoruz.

Demokrasi, 21. yüzyıl sosyalizminin olmazsa olmazı olarak benimsenmelidir. Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa’nın ‘reel sosyalist’ ülkelerinde rejim bir yanıyla ‘demokrasi sorunu’ çözülemediğinden çökmüştür. Türkiye’de geçmişten günümüze sosyalizmin sorunları üzerinde düşünen Marksistler arasında bu soruna en gerçekçi yaklaşan Mehmet Ali Aybar’dır.

Aybar’a göre, Sosyalizm, insanlığın biricik umududur. Sosyalizm, toplumca özgürlük, yani milli bağımsızlık ve kişilerin gerçek özgürlüğü, eşitliği ve mutluluğu ile gerçekleşir. Sadece toplumun hızlı kalkınması uğruna yukarıdaki hedeflerden hiçbiri aleyhine halka zorla fedakârlık kabul ettirilmez. Sosyalizmin kapitalizme üstünlüğü hızlı bir ekonomik büyüme ve buna bağlı olarak kişilere daha iyi yaşama olanakları sağlanmasından ibaret değildir. Sosyalizmin asıl üstünlüğü somut insanın kendini gerçekleştirmenin tatmini içinde mutluluğa kavuşturmasındadır. Bu da vatandaşın aktif unsur olması, iktisadi, siyasi, kültürel faaliyetlere fiilen katılması, bunları denetlemesi, her kademede söz ve karar sahibi olmasıyla gerçekleşir. Bundan dolayı, demokratik müesseselerin sosyalist toplumlarda özgürlükçü ve katılımcı yönlerden daha da genişletilerek uygulanmasını zorunlu kılmaktadır. Yöneticilerin gerçek seçimlerle işbaşına gelip düşmeleri, kuvvetler ayrılığı, hukuka bağlı devlet, yargı bağımsızlığı ve denetimi, kişisel temel haklar dokunulmazlığı Anayasa Mahkemesi, Danıştay, basın özgürlüğü, sendikal özgürlükler, çok parti rejimi, muhalefetin hakları, referandum gibi vatandaşı iktidarların keyfiliğine koruyan müesseseler, burjuva düzeni ile birlikte çöp tenekesine atılacak şeyler değildir.”

Demokratik sosyalizm budur; kapitalizmin temel çelişkisi olan emek-sermaye çelişkisi de çalışanların lehine olarak demokratik sosyalizm içinde çözülecektir.

Yine Aybar’a göre, demokrasi bir devlet biçimi olmadan önce bir yaşam felsefesi olarak ve Avrupa'da devletten kaynaklanmayan hatta komün hareketlerinde görüldüğü gibi kazandığı özgürlükleri devlete karşı koruyan kimi toplulukların yaşam düzeni olarak ortaya çıkmıştır. Hatta denilebilir ki, devlete demokrasiyi sivil toplum dayatmıştır. Burjuva devrimlerinden sonra devlet aygıtının işleyiş biçimi olarak resmiyet kazanan demokrasinin kökleri sivil toplumdadır.”

Demokrasi, başlıca iki temel ilkeye dayanır: özgürlük ve eşitlik. İletişim olanaklarının böylesine geliştiği çağımızda insanlar, bu iki temel ilkeye dayanmayan bir ‘demokrasi’ye sıcak bakmıyorlar, bakmayacaklardır, adı isterse ‘sosyalist demokrasi’ olsun.

Sosyalist literatürde ‘demokratik merkeziyetçilik’ sıkça başvurulan ve ilk kez Lenin döneminde kullanılmış bir kavramdır. ‘Reel sosyalist demokrasinin’ siyasal özünü oluşturan ‘Leninist’ bir öneridir. Başta Komünist Partisi olmak üzere tüm kuruluşlarda alt organın üst organa, azınlığın çoğunluğa ve bütün örgütün/kuruluşun merkezî yönetime/en üst organa uyması olarak anlaşılır.

Daha 1921 yılında Üçüncü Enternasyonal Kongresi’nde kabul edilen tezlerde, doğru uygulanmadığı takdirde demokratik merkeziyetçiliğin bir bürokratik hegemonyaya dönüşebileceği konusunda delegeler uyarılmıştır: ... Eğer o gerçekten yaşama geçirilmeliyse, bu, üyelerin onu ortak faaliyetlerinin ve savaşma güçlerinin nesnel olarak kanıtlanmış bir güçlendirilmesi ve geliştirilmesi olarak duyumsayacakları bir yoldan yapılmalıdır. Aksi takdirde bu, her merkezileşmeye, her önderliğe, her katı disipline karşı bir muhalefet yaratacak olan partinin bürokratlaşması olarak kitlelere görünecektir.” (Bak: Komünist Partilerin Yapısı, Çalışmalarının Yöntemleri ve Kapsamı Üzerine Tezler – Komünist Enternasyonal 3. Kongre, 12 Temmuz 1921)

Mehmet Ali Aybar’ın da çeşitli makalelerinde eleştirdiği ‘demokratik merkeziyetçilik’ reel sosyalist ülkelerde aynen yukarıdaki uyarıda belirtilenlere uygun bir gelişme göstermiş, komünist partiler bürokratlaşarak topluma yabancılaşmışlar, 1980’lerin sonuna doğru aldıkları darbelere direnemeyerek çökmüşlerdir.

Sosyalizme ilişkin birçok konuda olduğu gibi demokratik merkeziyetçilik konusunda da gelişmeler Mehmet Ali Aybar’ı haklı çıkarmıştır.

Hiç yorum yok: