Önce birkaç bilgi notu: Mahmur Kampından gelen 26 kişi, Türkiye’ye dönme başvurusunda bulunan 400 kişi arasından seçilmiştir. Bu gruptakilerin tümü 1993-1995 yılları arasında Irak’a sığınmış; 4’ü çocuk, 9’u kadın, 11’i de yaşları 60 ile 22 arasında değişen erkeklerdir. Grupta ikisi çocuklu üç evli çift vardır. Kampa 11 yaşındayken sığınan 1983 doğumlu Bülent Aka Selahattin Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirmiştir. Her ikisi de 1994 yılında kampa gelen 1987 Yüksekova doğumlu Nizar Buldan ile 1985 Uludere doğumlu Zehra Tunç aynı üniversitede öğrencidirler.
Yazılı ve görsel medyayı izliyoruz, ağız birliği yapmışçasına tümü, eğitimlisi, eğitimsizi, kadını, erkeği, yaşlısı, genci ve çocuğuyla bu 26 kişiden PKK’lı olarak söz ediyor. Sorup sorgulanmadan bir “34 PKK’lı” söylemi tutturulmuş gidiyor. Bu insanların PKK’lı olduklarına nasıl karar verilmiştir? Bilmediğimiz, duymadığımız bir “itiraf” mı söz konusudur? Ya da medya kendini yargının yerine koyacak ölçüde ipin ucunu mu kaçırmıştır?
İktidar uygulamanın daha ilk adımında “açılım” projesini yüzüne gözüne bulaştırdı derken, söylemek istediğimiz budur. Mahmur’dan gelenlerle Kandil’den inenleri aynı kefeye koyarak grup oluşturmak, kamuoyunu yeterince bilgilendirmeden işi oldubittiye getirmek iktidarın sergilediği bir basiretsizlik örneğidir. Muhalefetin uyarıları dikkate alınmayarak kamuoyu önceden aydınlatılmamış, Mahmur ile Kandil arasındaki fark ortaya konmamış, bir “linç ortamı” yaratılmıştır.
***
Mahmur’dakiler keyiflerinden orada değillerdir. Şırnak ve Hakkâri bölgelerindeki sınır köylerinin güvenlik gerekçesiyle boşaltılmasıyla çiftini çubuğunu yitiren, kendilerine yeni bir yerleşim olanağı sunulmayan insanlar, bölgede bir süre sonra sayısı 17.000’e varacak “faili meçhul” cinayetlerin yoğunlaştığı bir dönemde ekonomik ve sosyal çaresizlik ile can korkusu sonucu kaçak yollardan Irak’a geçerek “iltica” talebinde bulunmuşlardır. Hukuki durumları, 1951 Cenevre Sözleşmesi ve 1966 Cenevre Protokol’üne göre, “ırkı, dini, milliyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti ya da siyasal düşüncesi nedeniyle, zulme uğrayacağına dair haklı bir korku duyduğu için uyruğunu taşıdığı ülkenin (…) hükümetinin korumasından yararlanamamak” biçiminde belirlenmiştir. Bir süre Birleşmiş Milletler gözetiminde çeşitli kamplarda yaşadıktan sonra yine Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğine bağlı Mahmur Kampı’na yerleştirilmişlerdir. Kamp, Irak Merkezi Hükümeti’ne bağlı bölgede yer almasına karşın burada Merkezi Hükümet’e bağlı Kürtlerden oluşan güvenlik güçleri görev yapmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı 11.930 Kürt kökenli mültecinin tüm gereksinimleri Birleşmiş Milletler tarafından karşılanmaktadır.
Aradan geçen yıllar içinde birçok mülteci çevre belde, ilçe ve illerde çalışmaya başlamış, Süleymaniye, Musul ve Duhok’ta çeşitli alanlarda kendiişlerini kurmuşlardır. Kamptaki mültecilerden 5.885’i çocuktur. Bu çocuklara kampta kurulan okullarda eğitim verilmektedir. Erbil ve Süleymaniye üniversitelerine giden öğrenci sayısı 350, bu yıl üniversiteden mezun olanların sayısı ise 300’dür.
***
Mahmur Kampı dağıtılacak bile olsa sakinlerinin tümünün Türkiye’ye döneceklerini düşünmek gerçekçi değildir. Mültecilerin bir bölümü sosyal ve ekonomik nedenlerden ötürü Kuzey Irak’ta kalacaktır. Mültecilikte yurda geri dönüş ancak gönüllülükle gerçekleşir. Uluslararası antlaşmalara göre mülteciler “silaha, teröre bulaşmadıkları sürece” sığındıkları ülke tarafından geri dönüşe zorlanamazlar. Mahmur’dan gelenler de, gelecekler de gönüllülerdir. Dönüşleri, 13/2. Maddesinde “herkes kendi ülkesine dönme hakkına sahiptir” tümcesi yer alan 1948 İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin güvencesi altındadır. Peki, Mahmur’dan gelenler ve gelecekler arasında hiç PKK’lı ya da PKK yandaşı yok mudur, olmayacak mıdır? Bunu biz bilemeyiz. Bunu ancak güvenlik güçleriyle yargı saptayabilir.
Bizim bildiğimiz demokrasilerde kimsenin kimseyi varsayımlarla suçlayıp mahkûm etmesinin kabul edilemeyeceği, tersinin insanları birbirine düşürmeye yönelik kışkırtıcılık olduğudur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder