CHP’nin Demokratikleşme Raporu’ndan geniş bir alıntı yapalım:
“Devletin ırkı olmaz. Devlet tüm alt kimliklere, farklı etnik kesimlere eşit mesafede durmalıdır. Ülkemizde farklı etnik yapıların, farklı alt kültür ve kimliklerinin var olması, bunların varlıklarını sürdürmesi ulusal zenginliğimizdir; iç barışımızın bugüne değin gereğince değerlendirilmemiş örtülü kaynağıdır. Bu zenginliğin ortaya koyduğu etnik duyarlılıklara ve taleplere, ulusal bütünlük ve çoğulcu demokrasi kuralları içinde çözüm sağlanmalıdır.
Programında yer alan Etnik Duyarlılıklara Demokratik Çözüm ilkesi ile CHP, ‘kültürel çoğulculuğu’ temel politikalarının ayrılmaz bir parçası haline getirmiştir. Etnik Duyarlılıklara Demokratik Çözüm ilkesi, tüm yurttaşları alt kimlikleri ile kucaklayan, onları Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlığı üst kimliğinde buluşturan çoğulcu demokrasi anlayışımızın politikasıdır.” (CHP Demokratikleşme Raporu, 2001, Madde: 6.2.)
“Bu yaklaşımda ırk temelinde çözüm anlayışı yoktur. Diğer bir deyimle; bu sorun, ancak, Misak-i Milli hudutları içinde yaşamakta olan, her köken ve inançtan tüm yurttaşlarımızın eşitliği, hakları ve esenliği boyutu ile ele alınabilir; Kürt sorunu da ancak bu anlayışla, ülkemizin bir iç sorunu olarak, çözüme taşınabilir.
Anadil(ler), kültür alanının olgusudur. Resmi dil ise, kamu alanının ve siyasal birliğin aracıdır. Anadil ile resmi dilin aynı olması (tarihsel nedenlerle) her zaman mümkün değildir. Bunun örneklerine birçok batılı demokrasilerde rastlamaktayız. Türkiye'nin resmi dili, anayasal dili, ortak dilimiz Türkçedir. Ancak, ülkemizde anadili Türkçeden farklı olan milyonlarca yurttaşımız da bulunmaktadır. Demokrasilerde ne devletin kültürel kimlikleri yok saymak hakkı vardır; ne de, herhangi bir kültür kümesinin siyasal kimlik arama hakkı vardır. Her ulus, bir siyasal bütünlüğün ürünüdür. Bu niteliği ile bir resmi kimliğe sahiptir. Bu kimlik, etnik ve kültürel farklılıklardan arındırılmış (onları aşan) bir tarafsızlığı (nötrlüğü) ifade eder.
Türkiye Cumhuriyeti, bir ırk ve kan bağı cumhuriyeti, etnik köken cumhuriyeti olarak kurulmadı. Türkiye Cumhuriyeti, farklı insanların, cumhuriyetin eşit statüdeki kurucu unsurlar olarak yer aldığı bir yapılanmadan, bir ideal beraberliğinden kaynaklandı. Kürt kökenli yurttaşlarımız, tüm diğer farklı kökenli yurttaşlarımız gibi, ülke mozaiğimizin, bizi ulus yapan değerlerimizin ayrılmaz bir parçasıdır.
Ulusal birliğin temeli kültürel alan veya kan bağı değil, yurttaşlık bilinci ve siyasal alan olmalıdır. Türkiye gibi çok kültürlü ve soy kümeli bir toplumda milliyetçiliği etnik temele dayamak bütünleştirici değil, bölücü sonuçlar yaratır. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının taşımaları gereken tek ortak kimlik, resmi/siyasal kimlikleridir. Yani, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmalarıdır. Kürtlük ya da başka kültürel kimlikler, bu üst-kimlikle çatışmamalıdır.
Bu anlayışla; Kürt kökenli yurttaşlarımız da dâhil, her etnik kökenden, her alt kimlik ve kültürlerden yurttaşımıza, isterlerse;
- Ortak ‘resmi Cumhuriyet dilimiz’ olan Türkçenin ekinde, kendi ana dil, kültür ve folklorlarını daha iyi öğrenme, koruma ve geliştirme olanakları,
- Kendi alt kimlik, kültür, dil ve folklorlarını koruma, geliştirebilme ve açıklayabilmede özgür olmaları,
- İsteyenlerin, kendi ana dillerinde, Devletin denetimi ve Milli Eğitim Bakanlığı kuralları içinde, devlet okulları sistemi dışında kendilerinin oluşturacakları eğitim kurumlarında, özel eğitim görebilmeleri,
- Üniversitelerde ilgili araştırma enstitüleri kurulabilmesi,
- Her türlü özel iletişim, yazılı basın, yayın ve medyadan bu amaçla ve bu çerçevede yararlanılabilmeleri, olanakları sağlanmalı;
bu konulardaki tüm yasak ve fiili engeller kaldırılmalıdır.” (CHP Demokratikleşme Raporu, 2001, Madde: B 6.3)
Görüldüğü gibi “Kürt sorunu”, “alt kimlik-üst kimlik”, “çok etnisitelilik”, “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı”, “ana dil eğitimi” kavramları CHP’nin “resmi” terminolojisidir. Konuyu yarın noktalayacağız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder