Önce Serap Eser kızımız, ardından yedi aslanımız… İçimde biriken öfkeyi kendimi okaklara vurup yüksek sesle haykırmamak için kendimi zor tutuyorum.
Nasıl bir gözü dönmüşlük, nasıl bir kalleşliktir bu? Durağa yanaşan masum insanlarla dolu bir otobüse Molotof kokteyli atıp insanları ateşe vereceksin, yakacaksın. Kulaklarında yanan insanların çığlıklarıyla inine gidip yatağında zıbaracaksın. Ertesi gün, ateşe verdiğin insanlar hastane köşelerinde acılar içinde kıvranırlarken, sen kalleşliklere ayarlanmış o az gelişmiş kötücül beyninde yeni ölümler kurgulayacaksın. Başka birileri de sen ve senin gibilerin yaptıklarını “demokratik eylem” olarak niteleyip sizlere övgüler düzecekler, sırtlarınızı sıvazlayacaklar.
Bir kalleş güruhu tarafından ateşe verilen 17 yaşındaki Serap Eren dün toprağa verildi.
O, hayatının ilkbaharında son yolculuğuna uğurlanırken, onun katilleri ve kuklalaştırdıkları o katillerin iplerini ellerinde tutan, onları sokaklara salan perde arkasındaki sahipleri kim bilir neler düşündüler?
Sevindiler mi?
Gururlandılar mı?
Zafer çığlıkları mı attılar?
Lanetim, lanetimiz üzerlerinde olsun!
***
En umulmadık, en beklenmedik ıssız bir yerde devriye gezen bir jandarma aracını pusuya düşürerek çapraz ateşe tutmaya, içindekileri öldürmeye, topraklarımızın ve insanlarımızın güvenliğini sağlasınlar diye göreve gönderdiğimiz askerlerimizi şehit etmeye kalleşlikten, alçaklıktan başka hangi ad verilebilir?
Bu yazıyı yazmaya başladığım dünkü Salı günü, öğle sularına kadar bu kalleş canilerin kimler olduğu, hangi terör örgütü adına cinayet işledikleri belli değildi. Fakat bu önemli midir?
Her kimlerse, hangi cinayet şebekesinin piyonlarıysa askerlerimizin üzerine boşalttıkları ilk kurşunla birlikte varlıkları gönüllerimizde ve beyinlerimizde var olan lanetliler listesine kazınmıştır. Bundan böyle onları da benzerleri gibi lanetle anacağız.
Büyük çoğunluğu erdemli, namuslu, onurlu ve yurtlarına koşulsuz bir sevgiyle bağlı olan bireylerden oluşan toplumumuzda askerlik “vatan görevi” olarak bilinir, ezelden beri böyle benimsenmiştir. Asker, ocağına adım attığı andan itibaren anonimleşir ve ortak bir ad alır, Mehmetçikleşir.
Mehmetçik tüm askerlerimizin ortak adı olmanın ötesinde o genç insanları ortak oğul olarak yüreğimize almamız anlamına da gelir. Her Mehmetçik evladımızdır bizim. Onun ölümü yüreğimizi dağlar, yüreğimizi acıtır.
Tokat-Reşadiye’de yüreğimizin yedi yerinden vurulduk; ulusça acı çekiyoruz, kanıyoruz. Acımız dinmeyecek, kanımız durmayacak.
Toprağa verdiğimiz Mehmetçiklerimizi unutmayacağız.
Işıklı yıldızlar yağsın üzerlerine.
***
“Eğer Mehmetçiklerimizin katilleri Kürtlerin safındansa bundan daha büyük ahmaklıkta bulunamazlardı,” diye yazıyordum ki televizyon Demokratik Toplum Partisi Genel Başkanı Ahmet Türk’ün konuşmasını verdi. Ahmet Türk, bu cinayetin “bir provokasyon olduğunu”, yüreklerini yaktığını, ulusumuza baş sağlığı dilediğini, bu alçakça cinayetin mutlaka aydınlatılması gerektiğini söylüyordu.
Dilerim öyle olsun.
--------------------------------------------
Okur Yorumları:
Sayın Kavukçuoğlu,
Bugünkü (9 Aralık 2009) "Kalleşler,Kalleşlikler" makalenizin ikinci bölümünün üçüncü paragrafında belirttiğiniz sonuç;
ulusça çektiğimiz acıya karşı belki bir "melhem" niteliğinde.
Ancak makalenizin sonundaki " dilerim provakasyon olsun" yaklaşımınız makalenizin ruhuna aykırı düştüğü kanısındayım.
Saygılarımla
Macit K.
----------------------------
Sayın Kavukçuoğlu.
Bu gün köşe yazınızı diğerlerinden önce okudum.
Yazdıklarınız gibi yüreğimiz kanıyor. İçimiz yanıyor.
Ancak son ayrımda Ahmet Türk'le ilgili bölüm ne yazık ki dilekten
öte değildir. Bir gün önce savaş çığlığı atan yargıyı tehdit eden
toprak ağası kürt Ahmet'in son söyledikleri iki yüzlülüğün ta kendisi.
Değerli İnsan Kavukçuoğlu.
Türkiye'de demokrasi ve insan hakları hakim kılınsa bundan ilk önce
Ahmet Türk rahatsız olacaktır.Ağalığın sona ermesini ister mi? Onun için bu kirli savaştan çıkarı vardır.
Göz yaşları da Bülent Arınç'ın göz yaşlarından farklı değildir.
Saygılarımla.
Memduh M.
--------------------
Deniz Kavukçuoğlu Bey;
9 Aralık 2009 tarihli "Kalleşler, Kalleşlikler" yazınızı okudum. Her kimlerse,.....bundan böyle onları ve benzerleri gibi lanetle anacağız derken, "Eğer Metmetçiklerimizin katilleriKürtlerin safındansa .....diye yazıyordum ki DTP Başkanı Ahmet Türk'ün konuşmasında bu cinayetin "bir provokasyon olduğunu" yüreklerini yaktığını söylüyordu demişsiniz.,
Yazınızı da "Dilerim öyle olsun" diye bitirmişsiniz.
Herşey ortada iken; Kürt Açılımının PKK' yı, DTP'yi ve Kürt Milliyetçilerini nerelere kadar götürmek istedikleri bu kadar açık seçik belli iken provakayon ihtimalini ortaya atan bir açıklamaya "Dilerim öyle olsun" diye bel bağlamanıza bir anlam veremiyorum.
Oysa bu gerçeği her gün defalarca yazan pek çok Cumhuriyet yazarı var. Haydi bizlere itibar etmiyorsunuz hiç olmazsa onlarının yazdıklarına bakınız!..
Orhan Bursalı Bey; bu günkü yazısında komplo teorileri kuranları, askeri ima edenleri utanç verici davranışta bulunmakla suçlamış. AKP'nin, Emine Ayna'nın ülkeden, olay ve gerçeklerden ne derece koptuğunu yazmış. Bilmem okudunuz mu?
Bence ülkeden, gerçeklerden kopanları uzakta aramasın. Hemen yanı başında olanlara baksın!..
Şaşkın müneccim gökte yıldız ararken önündeki kuyuya düşermiş!..
Saygılaımla.
Fehmi K.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder