6 Aralık 2009 Pazar

BİR TUHAF DEMOKRAT: İSKENDER PALA - 11.11.2009

İskender Pala sağ cenahın önde gelen vitrin figürlerinden biri; Prof. unvanlı bir bilim ve kültür adamı, çok sayıda kitap yazmış bir yazar. Uzaktan bakıldığında uygar bir fotoğraf veriyor.

Geçenlerde Zaman’daki köşesinde dokuz önemli yanlış içeren bir eleştiri kaleme almış, sağ’ın edebiyatçılarının solcular tarafından haklarının yenildiğine ilişkin, üzerinde durmaya değmeyen, fakat ürkünç bir yanı da bulunan bir yazı. Ürkünçlüğü olduğu gibi alıntıladığım şu cümleden geliyor: Ama artık çok iyi biliyorum ve defalarca tecrübe ettim ki bu eski tüfek 68 kuşağı dünyadan çekilip gitmeden o öteleyici anlayış da ülkemizin semalarından gitmiş olmayacak.”

Söz konusu eleştirisinin muhataplarından biri olarak bu nasıl bir kötücül duygu birikimidir diye düşünmeden edemedim. Hayatın kendince güllük gülistan olabilmesi için buna engel olduğunu düşündüğü birilerinin, bütün bir “eski tüfek 68 kuşağının” bir an evvel bu dünyadan çekilip gitmesini, somut bir deyişle topunun ölmesini arzulamak nasıl bir duygudur?

Bir insan böyle bir kötücül duyguyu nasıl taşıyabilir? Diyeceksiniz ki, o da taşıyamamış zaten, kusmuş içindekileri. Ama insan yine de onun bu noktaya gelene kadar hangi duygusal süreçlerden geçtiğini, kendisini o cümleyi yazacak noktaya getiren duygu birikiminin hangi olumsuz koşullardan kaynaklanıp beslendiğini merak ediyor. Pala, Zaman’daki yazısında birtakım ipuçları veriyor, fakat bunlar bir insanın kişilik yırtılmasının “ölüm isteyecek” şiddete varmasını anlamaya yeterli değil.

***

Neyse, kendimizi zorlamayıp o beddualı cümleden çıkarabildiğimiz kadarının üzerinde duralım. Doğrudur, kültür tarihimizin son altmış yılına baktığımızda edebiyat, resim, heykel, müzik, tiyatro, sinema, grafik, karikatür, arkeoloji ve daha birçok dalda öne çıkanların ezici çoğunluğu ya solcu ya da sağdan çok sola yakın kişiliklerdir. Bu gerçeğin, sağ kesimde, özellikle de bu kesimin sözcülüğünü üstlenmiş ve üstlendiği işlevden kendine “maddi-manevi” rant sağlayan “kültür rantiyelerinde” birtakım iç huzursuzluklarına yol açması anlaşılabilir bir durumdur. Kimileri gıpta, kıskançlık, haset gibi duygularını gemleyebilmekte, kimilerindeyse bu duygular öfkeye dönüşerek dışa vurmaktadır. Anlaşılması zor olan, bu hastalıklı durumun tedavisinden solcuların sorumlu tutulmasıdır.

Solculara dönüp,”bize de değer verin”, “bizi de övün” diye bağırıp çağırmak, beddua etmek kişiyi belki bir anlığına rahatlatır, fakat onu boğazına kadar gömüldüğü eziklik duygusundan çekip çıkarmaz. Yanlış bir yoldur.

Sağ, neo-liberal rüzgârların güçlüce estiği yıllarda “eski tüfek 68 kuşağından” azımsanmayacak sayıda “kalem” devşirmeyi başarmıştır, fakat aynı başarıyı kültür, sanat ve edebiyat kesimlerinde gösterememiştir. Sözcülerinin öfkesi sanırım bir yanıyla bu nedenledir.

***

İskender Pala, sol’a öfkelenirken bir gerçeği göz ardı etmektedir. Son altmış yılda Türkiye’de “sol” olarak tanımlanabilecek iktidarların toplam yönetim süresi on yılı bile bulmamaktadır. O yıllar da dâhil olmak üzere 1925-1991 arasında kalan yıllar sol için baskı ve zulüm yıllarıdır. Sağ, kendisine yakın iktidarların koruyuculuğunda semirip gürbüzleşirken, karşıt konumdaki sol, yerelden evrensele uzanan önemli edebiyat ve sanat yapıtları üretmiştir. Bir yazarı ya da sanatçıyı yaratıcı ve üretken kılan onun yaşadığı koşullardır.

İskender Pala, içini döker, rahatlarken sağ kesime ait kabul edilen kimi değerli kişilere de haksızlık ediyor. Bir Rasim Özdenören’in, bir Sezai Karakoç’un sol’a, solculara Pala’nın baktığı pencereden bakabilecekleri olasılığı doğrusu aklıma bile gelmiyor. Kültürü, edebiyatı, sanatı “iyi” ya da “iyi olmayan” diye değerlendirecek yerde ille de ideolojik pencereden görmek istemek, karşıt gördüklerinin ölümlerini dileyecek ölçüde “insani” sınırları zorlamak herhalde kültür üzerinden kendilerine rant sağlayanlara özgü bir durum olmalı.

Hiç yorum yok: