6 Aralık 2009 Pazar

68’LİLERE SALDIRMANIN DAYANILMAZ RAHATLIĞI - 16.11.2009

Son yıllarda 68 hareketine ve devrimci ruhlarını koruyan 68’lilere saldırmak moda oldu. O ruha hiçbir zaman sahip olmamışlarla bir dönem o ruha sahipmiş gibi görünenler el ele vermişler, eleştiri adı altında 68’e küfrediyorlar.

40 yıl önce yaşanmış olayları 40 yıl sonrasının koşullarında ve o kırk yılda gelişen çeşitli süreçlerin getirdiği ölçütlerle değerlendirmek kötü niyetten de öte ahmaklık değil midir? Her olay kendi zaman ve uzam koşullarında değerlendirilir. Nasıl 2000’li yıllarda kalkıp, hedeflendiğini görmezden gelerek, “Bu topraklarda Cumhuriyet’i kuranlar niçin demokrasiyi esas almadılar?” diye sorup sorgulamak kadar bugünün penceresinden bakıp 40 yıl öncesini eleştirmek de o kadar ahmaklıktır.

Cumhuriyetin kuruluş yıllarını günümüz demokrasisinin ölçütleriyle eleştirenlerle 68 hareketini eleştirenlerin aynı insanlar olması rastlantı değildir. Cumhuriyetin de, 68 hareketinin de özü devrimdir. Birincisi “kurtuluş, kuruluş ve aydınlanmayı” hedef alan ulusal, öbürü ise “dünyayı değiştirmeyi” amaçlayan evrensel bir devrimci isyandır. Her ikisinde de “antiemperyalizm” devrim kavramının içindedir.

Cumhuriyet’e ve 68’e sövme modasında siyasal İslamcılarla el ele veren soldan çark etmiş, yeniyetme liberaller özellikle “temayüz” ettiler. Ağızbirliğiyle her fırsatta devrimlere ve devrimcilere saldırıyorlar. Bu da bir rastlantı değildir. Ortak dayanakları emperyalizm olan bu kesimleri aynı zeminde buluşturan bağımsızlık ve devrim karşıtlıklarıdır. Dolayısıyla siyasal İslamcılarla soldan çark etmiş, yeniyetme liberallerin birbirlerinin medya organlarında yazmaları, program yapmaları, birbirleriyle dayanışmaları anlaşılabilir bir durumdur. Onların “cenahında” devrimlere ve devrimcilere sövgü bir rant aracıdır.

***

Bugünün siyasal İslamcıları son çözümlemede Milli Mücadele yıllarında Mustafa Kemal Atatürk için ölüm fetvası veren, emperyalizmin işbirlikçisi dinci odakların ardıllarıdır, onlar kadar hatta onlardan daha fazla ve bilinçli olarak emperyalist güçlere yakındırlar. Bugün, Türkiye’nin ekonomik yaşamına yön verecek ölçüde parasal güce kavuşmuşlardır. Bankaları, sigorta şirketleri, holdingleri, medya organları vardır. Ekonominin tüm alanlarında, sanayide, ticarette, dağıtımda, iletişimde, ulaşımda, enerjide söz sahibidirler. Siyasal İslamcıların serbest pazar ekonomisiyle, kapitalizmle, Türkiye kapitalizminin göbekten bağlı olduğu, beslendiği emperyalizmle hiçbir çelişkisi, hiçbir sorunu yoktur.

Bunlar medyada kendi çıkarları adına tetikçilik yaptıracakları çok sayıda kalemi semirtecek güce erişmeleriyle birlikte Cumhuriyet’in en önemli başarısı olan Aydınlanma Devrimi’nin kazanımlarına karşı bir topyekûn saldırı başlatmışlardır. Bu saldırıda “sağcı” ya da “İslamcı” olarak bilinenlerin yer almaları toplum tarafından doğal görünürken, soldan devşirmelerin o medyadaki varlıkları nedense hâlâ yadırganıyor. Oysa bu durum doğal değil midir? Bunlar 68 hareketinde yer almanın genç insanlara popülarite kazandırdığı, dünyada rüzgârların soldan estiği, Asya, Afrika ve Latin Amerika’da emperyalizme karşı verilen bağımsızlık ve kurtuluş savaşlarının zaferler kazandığı bir dönemde devrimci, sosyalist kimliklere bürünmüşlerdir. Ta ki rüzgârlar tersten esmeye başlayana kadar… Kimileri 1971, kimileri de 1980 durağında devrim trenini terk edip sağa teslimiyetlerini ilan etmişlerdir.

Bunların kimi zaman başvurdukları sol jargonun da, sol’u çağrıştıran söylemlerinin de hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. Çünkü 40 yıl önce olduğu gibi bugün de bu coğrafyada solculuğun temel ölçütü bağımsızlıkçılık, özgürlükçülük, eşitçilik, demokratlık ve sermayeye karşı emekten yana olmaktır.

***

Bunların liberallikleri de sahtedir. Bakın, Türkiye telekulak skandallarıyla çalkalanıyor. Liberallik, iletişim özgürlüğünü, haberleşmenin gizliliğini savunmayı gerektirmez mi? Bunlar ise susuyorlar. Hadi canım sen de!

Hiç yorum yok: