6 Aralık 2010 Pazartesi

MECZUPLAR, LİBERALLER, 'YENİ SOLCULAR' - 15.11.2010

Eskiden eline bir balta, çekiç ya da bir kazma alıp Atatürk heykellerine saldıranlara meczup denir, dönemin siyasal koşullarına göre bunların sayısında artışlar veya düşüşler gözlenirdi. Yakalanırlar, karakola götürülürler, haklarında tutanaklar tutulurdu.

Türk Dil Kurumu Büyük Sözlükünde meczup sözcüğü ilk seçenekte Tanrı aşkıyla aklını yitirmiş kimse, ikinci seçenekte ise aklını yitirmiş kimse, deli olarak veriliyor. Yukarıda sözünü ettiğim elleri baltalı-çekiçli-kazmalılar, yüzlerindeki çember sakalları, üzerlerindeki cüppeleri, kafalarındaki serpuşlarıyla genelde belli bir görünüm sergilediklerinden büyük olasılıkla Tanrı aşkıyla aklını yitirmişler kategorisinde değerlendiriliyor, dolayısıyla ceza almaktan kurtuluyorlardı.

Geçmişte toplumun ortak algısı da Atatürk heykeline saldıran bir kişinin mutlaka aklını yitirmiş biri olduğu yönündeydi. Eski”, henüz değişmemişTürkiyede aklı başında bir insanın böyle bir şey yapması düşünülemezdi.

Son zamanlarda hızlanan değişim sürecinde heykelin bir simge olarak önemini yitirmesiyle birlikte eli baltalı-çekiçli-kazmalı meczup sayısı yok denecek ölçüde azaldı.

***

Atatürke ve onun kişiliğinde Türkiye aydınlanmacılığının ürünü, toplumun ortak değerlerine saldırı işini liberaller üstlendiler.

Atatürkün ne diktatörlüğü ne faşistliği ne de ırkçılığı kaldı.

Cumhuriyet de, Cumhuriyet Devrimleri de lime lime edildi.

Liberaller, Cumhuriyet kurulduğunda 13 milyonun biraz üzerinde olan nüfusumuzun yüzde 10unun okuma yazma bilmediği, toplumun neredeyse tamamına yakın büyük çoğunluğunun kendisini ulus ile değil, Osmanlı Müslümanlığı ile özdeşleştirdiğini, böylesi bir zeminde çağdaş bir devlet kurmanın zorluğunu düşünmek istemiyorlar, hâlâ Cumhuriyet eksik kuruldu, çünkü demokrasi yoktutüründen ahkâm kesiyorlardı.

Atatürke, Cumhuriyet devrimlerine saldırıyorlar, saldırıyorlar ama bir türlü hızlarını alamıyorlardı. Öyle ki Taraf gazetesinin 10 Kasım tarihli sayısındaki köşesinde Atatürkü kastederek, Cumhuriyetin kurulmasından itibaren kötülüğü/ yanlışlığı/ çirkinliği bariz olan öyle işler yapıldı ki, iyiliği/ doğruluğu/ güzelliği sorgulanamaz olan bir isim üzerinden tüm bu zulümlerin hasıraltı edilebileceği sanıldı diye yazan Hilal Kaplan, CNN Türkte, Ahmet Hakanın Tarafsız Bölgesinde Cumhuriyetin temellerinin Osmanlı dönemimde atıldığını bile iddia edebiliyordu.

Aynı akşam, aynı programda yine bir Taraf gazetesi yazarı olan Melih Altınok solculuk adına 10 Kasım günü ilk sayfalarının tamamını ya da bir bölümünü Atatürke ayıran gazetelere ateş püskürüyor, kendi gazetesinin o gün Atatürkten hiç söz etmemesini savunurken, İsteyen parasıyla ilan verir, gazete de yayımlar diyerek aklı sıra sol muhalefet yapıyordu.

Atatürke ve Cumhuriyet devrimlerine saldırmak dincisiyle, yenilikçisiyle, değişimcisiyle, yeni solcusuyla 2000li yılların liberallerinin ortak paydasıydı. Bundan geçiniyorlardı.

***

Durumları en acıklı olanlar ise özlerinde liberal sağcı, sözlerinde ise solculuğu kimselere bırakmayan takımın aktörleriydi.

Kadın-erkek eşitliğinden söz ediyorlar, fakat eşit işe eşit ücret istemi akıllarına gelmiyordu.

Demokrasi, özgürlük diyorlar, fakat sendikalaşma özgürlüğünü, memurlara grev hakkını ağızlarına almıyorlar, taşeronlaşmaya karşı çıkmıyorlardı.

Okurlarına Leninin Emperyalizmini okumalarını öneriyorlar, fakat emperyalizme karşı çıkmıyorlardı.

AKPnin, dolayısıyla kapitalizmin yanında, emeğin ise karşısında yer alan bir tuhaf insanlardı.

Değişimile birlikte solculuğun ölçütleri de değişmişti anlaşılan.

İnsan gülsün mü, ağlasın mı bilemiyordu.

Hiç yorum yok: