Adını not etmeyi savsaklamışım o liberal bilim kadınının. Geçen akşam Mine Kırıkkanat’la birlikte Habertürk TV’nin canlı yayınına çıkmıştı. Ekranda çok görünenlerden biri değildi, ya da ben rastlamamışım.
Kızıla yakın renkte saçları, yazar Astrid Lindgren’in ünlü kahramanı Pippi Langstrumpf’un başının iki yanında yere koşut dikelen örülü saçlarının çözülmüş, kabarmış halini andırıyordu. İri gözlerini devirerek konuşan, şık giyimli, “profesör” unvanlı bir kadındı.
Daha ilk sözlerinden, “entelektüel” birikime büyük önem ve değer verdiği anlaşılıyor, bu da izleyenleri haklı olarak bu bağlamda bir beklenti içine sokuyordu. Karşısında Sevgili Mine gibi doğru bildiğini “dan dan” konuşan biri olması kendisi için büyük şanssızlıktı. Eveliyor, geveliyor, devekuşu kovalıyor, fakat bir türlü giderek sabırları taşan izleyicilerin beklentilerini karşılayacak noktaya gelemiyordu.
Konu “türban”dı. Mine, son zamanlarda ilkokullara inme eğiliminin ülkenin dört bir yanında görülen somut örneklerinden söz edince sıkışmış, “Bu da nereden çıktı?” türünden sorularla dünyadan habersiz bir şaşkın rolüne bürünmüştü. Mine ise bastırdıkça bastırıyordu. Liberal bilim kadını bakmıştı ki böyle olmayacak, “Ben buraya tartışmaya gelmedim, bir entelektüel olarak sormaya, sorgulamaya geldim!” demişti.
İzleyiciler de zaten bu sözlerinden sonra onun bir “entelektüel” olduğunu anlamışlardı. Ne var ki entelektüelliği Mine’nin hayatın içinden, somut görüntülerden, yaşananlardan hareketle tam isabet tutturduğu salvo atışlarını karşılamaya yetmiyordu. Bir iki kez karşı atış denedi, ıskaladı. Olmuyordu. Bunalmıştı. “Sizin entelektüel düzeyiniz beni anlamanıza yetmiyor!” dedi, fakat bu sözleri bir gülümseme dışında karşılık bulamadı.
***
Ve o da sonunda, “Ben, türbanı insan hak ve özgürlükleri çerçevesinde ele alıyorum” diyerek tüm öbür türbancı “sözde” liberallerin yaptığı gibi “hak ve özgürlükler” limanına sığındı.
O da benzerlerinin düştüğü yanılgıya düşüyor, “hak ve özgürlükleri” savunmanın liberallerin tekelinde olduğunu düşünüyor, “eşitlikçilik”ten soyutlanmış hak ve özgürlüklerin son çözümlemede bir anlam ifade edemeyeceğini aklına bile getirmiyordu.
Entelektüel düzeyi ancak bu kadarına yetiyordu türbanı savunan, frapan-liberal bilim kadınının.
Mine, kadına, “Siz Patagonya’da mı yaşıyorsunuz?” diye sorarken haklıydı. Ayaklarının bu topraklara basmadığı o kadar açıktı ki.
Liberal bilim kadınının argümanlarını duydukça, “Üniversitelerde türbana bir itirazım yok!” diyenler bile bu görüşlerinden çark edebilirlerdi.
Bilim kadını bocaladıkça Mine salvolarını sıklaştırıyordu. Dünya kadın hareketinin başlangıç tarihi olarak kabul edilen 8 Mart 1857’den günümüze köprüler kurduktan sonra, “Kadın-erkek eşitliği hakkında ne düşünüyorsunuz?” diye sordu. Kadın yine eveledi, geveledi, devekuşu kovaladı, sonunda, “Bu soruya cevap vermeyeceğim” dedi.
Entelektüel düzeyi bu denli basit soruları yanıtlamasına “tenezzül” etmeyecek derecede yüksekti liberal bilim kadınının!
İncir çekirdeğini doldurmayan boş lafların dayanılmaz rahatlığına alışmış, bilimi hayatın dışında gören o “entelektüel” olma savındaki okumuş yazmışların bildik huzursuzluğu çökmüştü üzerine.
***
Ne yazık ki üniversitelerimizde, yüksekokullarımızda bu türden “liberal” öğretim üyelerinin sayısı artıyor. Çocuklarımızı bunlar eğitiyor. Çocuklarımız, bir Avrupa üniversitesinin kapısından bile geçemeyecek bu YÖK ürünü sözde “bilim insanlarının” derslerini “bilim” sanarak izliyorlar.
Yazık!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder