6 Aralık 2010 Pazartesi

BORCUN TUTSAĞI OLMAK - 22.11.2010

Birliği Genel Başkanı Nazım Kaya’ya göre, 2008 yılı Temmuz ayında bankalara olan kredi kartları dahil borç 109 milyar TL iken bu rakam 2009 yılında aynı ayda 117 milyar, 2010 yılında ise 149 milyar TL olmuş. 2008 yılı Temmuz ayında 3.4 milyar TL olan takibe alınan borç miktarı ise 2009 yılı Temmuz ayında 7.2 milyar TL’ye, 2010 yılı Temmuz ayında da 8.1 milyar TL’ye yükselmiş.

Bankalar dur durak dinlemeden insanları borçlanmaya teşvik ediyor. Mahkemelerde icra dosyaları her gün biraz daha kabarıyor.

Toplu Konut İdaresi’nin (TOKİ) internet sitesinde 2003-2010 yılları arasında 81 ilde, 800 ilçede, 1820 şantiyede 460.387 konut üretildiği/üretilmekte olduğu bildiriliyor. Bu konutlar 10, 15, 20 yıl süreli borçlanmalarla satışa sunuluyor.

TOKİ’ye göre bu konutlardan 193.237’si dar ve orta gelir grubuna, 123.299’u alt gelir ve yoksullara yönelik, 53.547’si gecekondu dönüşüm, 13.311’i afet konutları, 4.051’i (35 köyde) tarımköy uygulamaları kapsamında olup toplam 387.445’i sosyal konut niteliğindedir. 72.942’si ise kaynak geliştirme (51.245’i Emlak Konut GYO) uygulamasıdır.

Ülkemizde ortalama aile bireyleri sayısı dört olarak kabul edilecek olursa yalnızca TOKİ konutlarının alıcısı olan yoksul ve alt-dar-orta gelirli kesimden baba, anne ve iki çocuk olmak üzere yaklaşık 1.300.000 aile bireyinin dolaysız/dolaylı borç yükü altına girdiğini söyleyebiliriz.

Aynı sitede 1984-2003 yılları arasında 950.000 konuta kredi desteği sağlandığı belirtiliyor.

***

İnsanın başını sokacak, kendine ait bir evi olması güzel bir şey, haklı bir istek, haklı bir özlem. Keşke insanların bu özlemi gerçekleşebilse. Ne var ki olmuyor; Türkiye gibi kapitalizmin en vahşi koşullarda işlediği, sosyal güvenlik mekanizmalarının yeterince hayata geçirilmediği, bu gerçek bir yana olan kadarının da yozlaştırılıp iğdiş edildiği bir ülkede uzun süreli borçlanma yoluyla bir konut sahibi olma özlemi çoğu zaman gerçekleşemiyor, insanlar yarı yolda kalıyorlar, düşleri parçalanıp darmadağın oluyor.

Bir tökezleme durumunda insanın ödediği onca para ilk yıllarda anaparayı değil, borcun faizini karşıladığından paranın geri dönüşü olmuyor.
Ödenen para yanıyor.

Bu, işin ekonomik yanı, bir de sosyal yanı var.

***
Borçlu çalışan, daha önce de duyduğu, fakat borçlandığı günden itibaren çok daha yoğun duymaya başladığı işsiz kalma korkusuyla yaşamaya başlıyor. Bu korku onun işverenine karşı olan davranışlarına da yansıyor. Eğer sendikalı bir işçiyse işverenin gözünde bir diken olan sendikasından ayrılıyor. Hiçbir emekçi eylemine katılmıyor, katılamıyor.

Bu gözle görünmeyen, yazısı-kuralı olmayan bir baskı, yalnızca duyuluyor, duyumsanıyor.
10 yıl, 15 yıl, 20 yıl bu duyguyla yaşamak korkunç bir durum.

Diyelim 10 yıl vadeli 120.000 TL kredi aldınız. Ayda 1.721 TL ödüyorsunuz. Bu durumda bankaya 120 ayda ödeyeceğiniz tutar 206.520 TL. Bunun 86.520 TL’si ise faiz ve masraf payı; diyelim üç yıl boyunca toplam 61.956 TL ödediniz, işsiz kaldınız, artık ödeyemiyorsunuz. Bu paranın yüzde 10’unu bile geri alamıyorsunuz; paranızın yüzde 90’ı yanıyor.

Çoğu borçlu, bu duruma düşmemek için kişilik erozyonuna uğruyor. Borç Türkiye’de insanı tutsaklaştırıyor. Kapitalizmin bu yüzünü de iyi tanımakta yarar var.

Hiç yorum yok: