“Liberaller, Cumhuriyet kurulduğunda 13 milyonun biraz üzerinde olan nüfusumuzun yüzde 10’unun okuma yazma bilmediği, toplumun neredeyse tamamına yakın büyük çoğunluğunun kendisini ‘ulus’ ile değil, Osmanlı Müslümanlığı ile özdeşleştirdiğini, böylesi bir zeminde çağdaş bir devlet kurmanın zorluğunu düşünmek istemiyorlar, hâlâ ‘Cumhuriyet eksik kuruldu, çünkü demokrasi yoktu’ türünden ahkâm kesiyorlardı.”
Okurlarım mutlaka bu tümcede geçen “bilmediği” sözcüğünün yanlışlığının farkına varmışlar, bu yanlışı “bildiği” olarak düzeltmişlerdir. Fakat bu doğal ki özür borcumu ortadan kaldırmıyor.
***
1923 yılında okuma yazma bilen yaklaşık 1.300.000 kişinin büyük çoğunluğunun öğrenimi din eğitiminin ağır bastığı üç yıllık mahalle mektebi ile sınırlıdır. Ortaokul (rüştiye), lise (idadi) eğitimi görmüşlerin sayısı oldukça, üniversite (darülfünun) bitirmişlerin sayısı ise yok denecek kadar azdır. Eğitimin her kademede eski Türkçe yapıldığı, okuma yazma bilenlerin Arap harfleriyle yazılmış metinleri okudukları, Arap harfleriyle yazdıkları unutulmamalıdır.
Cumhuriyetin kuruluşundan 47 yıl sonra (1970) bile 35.605.176 olan toplam nüfusta okuma yazma bilen 16.455.525 kişiden yüzde 36.6’sının hiçbir okul bitirmediği, yüzde 50.7’sinin ilkokul, yüzde 6.4’ünün ortaokul, yüzde 4.6’sının lise, yüzde 1.7’sinin de üniversite mezunu olduğu bilinecek olursa Cumhuriyetin ilk kuruluş yıllarındaki elverişsiz koşulların vahameti daha kolay anlaşılabilir.
Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda subaylar nüfusun en eğitimli kesimi içinde yer almaktadır. Gerek ülkenin kurtuluşuna gerekse Cumhuriyetin kuruluşuna öncülük etmeleri bir rastlantı değildir.
***
Günümüz liberallerinin mevzilendikleri köşelerinden Cumhuriyete saldırırlarken ileri sürdükleri “Ama demokrasi yoktu!” itirazının 1923 koşullarında hayatta karşılığı mevcut değildi. Demokrasi, bir nimetlendirme sorunu olmayıp bir içselleştirme sorunudur. O yıllarda ne kuruluş sancıları çeken devletin, ne de yeni devletin ortaya çıkışını yabancılaşmış gözlerle izleyen nüfus içindeki payı yüzde 75 olan, “mütegallibe egemenliğindeki” köylü toplumunun evrensel demokrasiyi içselleştirebilme şansı vardı.
Olsaydı kuşkusuz ki iyi olurdu, fakat tarihsel süreçlerde ne yazık ki belirleyici olan bireylerin sübjektif/öznel istemleri değil, toplumun objektif/nesnel sosyo-kültürel koşullarıdır.
***
İşin ilginç yanı bugün “has demokrat” geçinen liberallerin büyük kesiminin ağzından “demokrasi” sözcüğü düşmemesine karşın bir türlü evrensel düzeyde demokrat olamamalarıdır.
Bunlar, demokrasi kavramının parçalanamazlığından, “benim demokrasim”, “senin demokrasin” anlayışının gerçek demokrasiyle bağdaşmazlığından habersizdirler.
Bugün, özgürlükleri iki yargıcın dudakları arasına sıkışmış Silivri tutukluları Mustafa Balbay’a, Tuncay Özkan’a, Mehmet Haberal’a, Doğu Perinçek’e, Hikmet Çiçek’e, Fatih Hilmioğlu’na uygulanan zulme karşı tavır demokratlığın turnusol kâğıdıdır.
“Demokratım” diyeceksin, yandaşının burnu kanadı mı şahin kesileceksin, karşıtının gördüğü zulüm karşısında sus pus olacaksın.
Bunun adı demokratlık değil, sahtekârlıktır.
Tüm Müslüman okurlarımın Kurban Bayramı’nı kutluyor, mutlu, sağlıklı, başarılı günler diliyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder