30 Eylül 2009 Çarşamba

PSİKOPATLIKLAR YA DA BİR CİNAYETİN ANATOMİSİ - 23.09.2009


“Loş sokaklarda, karanlığın içinde yürüyorum. Eğer bana hayatını verirsen, alırım. O zaman benim olur ve onunla istediğimi yaparım... Aslında öldürmekten zevk almıyorum. Fidanları, ağaçları öldürmüyorum, hayvanları yemiyorum. Ama ben de herkes gibiyim. Bunları yapabilirim, öldürebilirim. Bonfile yer gibi veya tavuk pişirir gibi kolayca. Ben ruhum. Ben yansımayım... Dünyaya düzengetirmek isteyen, aklı olan herkes Hitler'e gelir. Hitler dünyaya düzen getirmek istiyordu ve tam bunu yapacakken onu öldürdüler. 200 milyon kişi korkunç büyüklükte bir et yığını demektir. Bunları yönetmek için korkunç bir beyne ihtiyaç var... Ben İsa'yım. Şeytan da benim. Ben senin beynindeyim. Kulaklarındayım, tıraş olurken, tıraş bıçağının altındayım...”

***

Bu alıntı Charles Milles Manson’dan; bu sözleri 1969 yılından beri ömür boyu hapis cezasını çekmekte olduğu Folsom State Prison cezaevinde 1980 yılında kendisiyle yapılmış bir röportajda söylemiş. Onu anımsarsınız; bir psikopattı. 1934 yılında, serseri bir babadan 16 yaşında hamile kalan uyuşturucu bağımlısı bir fahişenin oğlu olarak dünyaya gelmişti. Ne var ki Amerikan gençliğinin umutsuzluk rüzgârlarında dalından kopan yapraklar gibi nereye düşeceğini bilmeden boşlukta uçuştuğu 1960’lı yıllarda cani ruhuyla çevresine bir mürit grubu toplamayı başarmıştı. Bir rastlantı sonucu tanıştığı, dönemin ünlü rock gruplarından Beach Boys grubunun üyelerinden Wilson kardeşlerin yardımıyla şarkı sözleri yazıyordu. Yapımcı Terry Melcher’e gönderdiği bir deneme kaydı alayla karşılanınca üçü kız biri erkek dört müridine Melcher’i öldürmeleri emrini verdi. 8 ağustos 1969 gecesi Melcher’in evi basıldı, fakat ev bir süre önce ünlü sinema yönetmeni Roman Polanski’ye kiralanmıştı; “Manson’ın aile üyeleri” diye adlandırılan katiller evde rastladıkları beş kişiyi öldürdüler. Öldürülenlerden biri de Roman Polanski’nin hamile eşi Sharon Tate idi, cesedi bir memesi kesilmiş durumda bulundu.

Aile üyesi Susan Atkins, Sharon Tate’in ellerine bulaşan kanını yaladıktan sonra, “Vay be, hakikaten uçtum,” diyecekti.
Başka iki “aile üyesi” de ertesi gün bir yiyecek mağazasının sahibi Leno LaBianca‘nın evini basarak kendisini ve eşi Rosemary‘i öldürdüler. Bu cinayetler filmlere konu oldu.

***

Her toplumda psikolojik sorunları olan insanlar, ergenlik döneminde depresyon geçiren gençler bulunur. Bunlar arasında çevreden dışlanmış, yalnız kalmış, yapay sevgilerle sarmalandıkça yalnızlaştırılmış, içinde kin ve intikam duyguları besleyenler de vardır. Kötülük yapmak insanın içinde filizlenen, yeşeren olumsuz duyguları dışa vurmanın bir yoludur.
Cani ruhlu bir psikopatın kan dökerken en masumu seçmesi bir rastlantı değildir. Kötüyü ortadan kaldırmak kötünün ruhunu dinginleştirmez, intikam duygularını tatmin etmez. Kötü, masumun kanını dökerek kendini rahatlatır, çünkü kin duyduğu masumiyettir, suçsuzluktur.
Psikopatlık bir sosyal sınıf sorunu değildir. Her sınıftan, her kesimden cani ruhlu insanlar çıkabilir. Fakat “organize” cinayetler çoğunlukla varsıl kesimlerde, bu kesimlerin küçük yaşta “her şeye sahip” yapay sevgilerle yalnızlaştırılmış çocuklarında görülmektedir. Manson ailesinin üyelerindeki gibi…
Münevver Karabulut cinayeti bende kanlı psikopat ayinlerini çağrıştırıyor. Genç kızın bedeninde 29 bıçak darbesi olduğu ve en az üç bıçak kullanıldığı saptanmış, kafası bedeninden testere ile kız canlıyken ayrılmış. Bir gitar çantasına yerleştirilip uzak bir yerde çöpe atılmış. “Cinayet mahalli” “birileri” tarafından temizlenmiş, katil yedi ay boyunca “birileri” tarafından korunmuş, günü geldiği kanısına varıldığında 17 yaşındaki Cem Garipoğlu “birileri” tarafından polise teslim edilmiş.
Gelişmeleri izledikçe, düşündükçe bu cinayetin “organize bir iş” olduğu kanısı güçleniyor bende.
Ya sizde?



Hiç yorum yok: