30 Eylül 2009 Çarşamba

AHLAKLI BİR TOPLUM OLMAYA DOĞRU - 30.09.2009


Müjdeyi Selma Aliye Kavaf verdi. Biliyorsunuz, kendisi Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı’dır. Düşünmüş, taşınmış, düşünüp taşındıklarını gözlemleriyle üst üste bindirince, - ne de olsa eski bir öğretmendir-, “Tamam,” demiş, “bu memleketteki ahlaksızlığın kaynağını buldum!”
İnsanlarımızı ahlaksızlaştırıp “Türk aile yapısının temellerini sarsan”, böylece toplumumuzu bataklığa sürükleyip bizleri derin bir uçurumun eşiğine getiren başlıca neden televizyon kanallarında gösterilen dizilerdeki “müstehcen” sahneler olduğunu saptamış.
Oturup bir ikisini izledim o filmlerin, Sayın Bakan yerden göğe haklı; ne ürkünç, ne korkunç sahneler onlar öyle! Erkekler kadınları öpüyorlar, öpülen kadınlar da öpülmeye dünden razılar sanki! Öpüşmek hadi neyse bir de sevişiyorlar, üstelik de cıbıl cıbıldak soyunuyorlar, televizyon ekranı yatak odası mı Tanrı aşkına? Hem bunlar evli falan da değil, ne ayıp… Olacak şey değil yani! İzleyenler de doğal ki bir tuhaf oluyorlar. Kadınlar kendilerini o kadınların, erkekler de kendilerini o erkeklerin yerine koyunca Türk aile yapısı da sarsılmaya başlıyor.
Ne yazık ki çoluk çocuk da izliyor o sahneleri, o zaman ebeveynin “Seni leylek getirdi yavrum!” masalı da inandırıcılığını yitiriyor. Dillendirmekten çekinseler de, bacak kadar şeylerin kafalarında dünyaya nasıl getirildiklerine ilişkin “müstehcen” yargılar oluşuyor. Dedim ya, korkunç bir şey bu!

Sonra o çocuklar büyüyorlar, ahlakları bozulmuş bir kere, yalancılık, yolsuzluk, evrakta sahtecilik, rüşvete aracılık, dolandırıcılık, hırsızlık yapıyorlar, hatta tüm bunları yaptıktan sonra milletvekili olup dokunulmazlık zırhına bürünüyorlar. Yargılanamıyorlar.
Dizilerdeki o açık saçık sahneler olmasa bunların hiçbiri olmayacak. Ahlaklı, tertemiz bir toplum olacağız.
***

Sayın Bakan mademki ahlaksızlığın kaynağını saptamış, bir an önce önlemini de almalı. Benim önerim Kadından ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı bünyesinde özel yetkilerle donatılmış bir Ahlak Yüksek Komiserliği kurulması. Komiserliğin ön finansmanı SSK’nın Ankara’da satışa çıkardığı taşınmazlarından elde edilecek parayla karşılanabilir. Kurum, hiyerarşik olarak köy, belde, ilçe, il ve bölge komiserleri ve onlara bağlı ahlak polisleri şeklinde örgütlenebilir. Diyelim bir köy kahvesinde vatandaşlar televizyon izliyor, Köy Ahlak Polisi, “Stop!” diyerek elindeki uzaktan kumanda aygıtı ile müstehcen yayını durdurabilecektir.
Yüksek Komiserliğin ülke genelinde kuracağı ağ ne değin yaygın olursa, ahlaki tehlikenin önüne de aynı yaygınlıkta geçilebilecektir. Ahlak koruma ağı kurulurken dikkatlerin yoğunlaşacağı sinema ve televizyon filmleri a) çevrilmişler, b) çevrilecekler olmak üzere iki kategoride değerlendirilmelidir. (a) kategorisine giren filmler için 4.200 kişilik bir “seçmeci” kadrosu oluşturulmalı ve tüm filmlerdeki “müstehcen” sahneler bu kadro tarafından ayıklanmalıdır. (b) kategorisine giren çevrilecek filmler için 240 kişilik bir “seyyar ahlak polisi” istihdam edilmeli, bunlar film setlerinde görevlendirilmelidir. Bu “yerinde müdahale” mekanizması ile “müstehcenlik olasılığı” daha başında ortadan kaldırılacaktır.
Fakat esas iş idari taksimata göre yapılanacak kadrolara düşmektedir. Bilindiği gibi başta kahvehaneler olmak üzere televizyon yayını yapan toplu mekânlar tüm ülkeyi sarmıştır. Bu durum sıkı bir ahlak denetimini gerektirmektedir. “Her televizyonlu toplu mekâna bir ahlak polisi” , Yüksek Ahlak Komiserliğinin baş şiarı olmalıdır. Toplumun ahlakını her şeyin üzerinde tutan “temiz devlet” parayı sakınmamalı, bu baş şiarı somut gerçeğe dönüştürmek için 324 bin personeli işe almalıdır.

***

Dileriz, Sayın Bakan önerilerimizi dikkate alır. Dudaklarınızdan dökülen, “Peki, evlerdeki müstehcenlikler ne olacak?” sorusunu duyar gibiyim. Bunu da İçişleri Bakanlığı çözecek. Tele kulak, teknik takip, ortam dinleme ve doğal ki ailelerden kazanılacak gönüllü muhbirler. Biliyorsunuz, diktatör, miktatör Salazar Portekiz’i tam 40 yıl böyle yönetti, bizim neyimiz eksik ki?

Yaşasın ahlaklı toplum!


Hiç yorum yok: