30 Eylül 2009 Çarşamba

OKUR MEKTUPLARI - 20.09.2009

Bana gelen okur mektuplarını biriktiriyor, arada bir yeniden göz atıyorum. İki akşamdır oturdum, mektupları son iki yılda gelenleri üst başlıklarda topladım. Bu arada bugüne kadar pek üzerinde durmadığım ilginç bir durumla karşılaştım.

Anımsarsınız, gazeteci Hrant Dink’in ölümünden sonra geniş katılımlı bir yürüyüş düzenlenmiş, on binlerce insan bir dayanışma ifadesi olan “Hepimiz Ermeniyiz!” sloganları atarak yürümüş, aynı ifadenin yer aldığı pankartlar taşımıştı. Ben de o yürüyüşe katılanlardan biri olarak ertesi gün köşemde izlenimlerimi yansıtmış, basında yer alan eleştirilere ilişkin olarak bu ifadenin eleştirilecek bir yanı olmadığını yazmıştım. İki okurum bu yazımdan yola çıkarak “damarlarımda Ermeni kanı dolaştığı” hükmüne varmış.
6 / 7 Eylül 1955 olayları nedeniyle yazdığım bir yazı ise üç okurumda “bakar kör” olduğuma ilişkin bir kanı oluşturmuş; beni “İstanbul Rumlarını savunurken Kıbrıs’taki Rum mezalimine göz yummakla” suçlamışlar.
Birkaç yazımda koşullar eşitlendiğinde Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üye olmasında bir sakınca görmediğimi dile getirmem de okurlarım arasında küçük çaplı bir “infiale” neden olmuş, bana “emperyalizmin işbirlikçiliği” layık görülmüş.
Kürt yurttaşlarımızın yasal kültürel, demokratik, toplumsal ve siyasal taleplerini desteklemem ise hiç de azımsanmayacak sayıda okurumun kafasında etnik ve siyasal kimliğime dair sorular uyandırırken, kimi okurlarım benim “Kürt” , kimi okurlarım da “Kürtçü bir Türk” olduğum ve “Türk olmaktan utandığım” sonucuna varmışlar.

Son sel felaketiyle ilgili olarak yazdığım yazılarda, “yiğidin hakkı yiğide” diyerek CHP’ye yapılan suçlamalara karşı çıkmam “bağnaz bir CHP’li olduğum” sonucunu doğurmuş.
En ilginci ise bir Şampiyon Kulüpler maçı sonrası Fenerbahçe’yi kutlamam üzerine bir Galatasaray yandaşından aldığım “küfür” mektubu. Tam 60 yıllık bir Galatasaraylı olarak üzülmedim desem yalan söylemiş olurum.

***
Daha önce de okuduğum, üzerlerine notlar düştüğüm bu mektupları bir kez daha okurken ağlayayım mı, güleyim mi bilemedim. Anladım ki köşe yazarlığı gerçekten zor bir iş, hele her düşündüğünüzü kaleme almak, okurlarla paylaşmak, tartışmaya açmak gibi bir alışkanlığınız varsa daha da zor bir iş. Anladığım bir nokta daha var ki bence bu çok önemli; Cumhuriyet’in oturmuş, yazarlarını tanıyan geniş bir tabanı var, fakat bir bölüm görece yeni okur ise yazarın ancak iki üç yazısını okuyarak onun hakkında bir kanıya varıyor. Yukarıda verdiğim örneklere de yansıyan çoğunlukla bu eksik kanıdır.
Bu örneklerde dikkate alınmayacaklar olduğu gibi ağır suçlamalar da var, örneğin, “Türk olmaktan utanmak” gibi. İstanbul doğumlu olmakla birlikte (bir tarafı Soğukkuyu, bir tarafı Namazgâh) yedi göbek İzmirli bir ailenin çocuğuyum. Dedelerim, ninelerim, babam İzmir’in işgal acılarını da, kurtuluşun coşkusunu da yaşamışlar. Cumhuriyeti yürekten benimseyip savunmuşlar. Biz, ailemiz tarafından ülkesinden ve Türk olmaktan gurur duyan yurtsever bir kuşak olarak yetiştirildik. Ama aynı zamanda dili, dini, ırkı, kökeni ne olursa olsun yurttaşımız olan herkesi kendimizle eşit görmeyi, herkese saygı duymayı da öğrendik.
19 yaşından bu yana, 47 yıldır sosyalizmi savunan, inançlarından hiç ödün vermeyen, ömrünün üçte biri sürgünde geçmiş bir sosyalist için “emperyalizm işbirlikçiliği” de “hazmı kolay” bir suçlama değil. Ne denilebilir ki?
Hiç CHP’li olmadım, fakat bu, haksız suçlamalara karşı CHP’yi savunmamak anlamına mı gelmeli? Haksızlık nerede ve kime karşı yapılıyorsa karşı çıkmak bir Cumhuriyet yazarının başlıca yükümlülükleri arasında değil midir?

Hiç yorum yok: