30 Eylül 2009 Çarşamba

BİRİ ÇIKIP ANLATSA! - 26.08.2009

Pazartesi akşamı televizyonda, Diyarbakır’da oynanan Diyarbakır-Fenerbahçe futbol karşılaşmasını izledim. Diyarbakırspor ligin ilk haftasında kendi stadında oynadığı maçta Ankaragücü ile 2:2 berabere kalmış, geçen hafta da Trabzon’da Trabzonspor’u 2:1 yenmişti. Çekişmeli bir karşılaşma olabilir, kendi sahasında Fenerbahçe’den de puan koparmayı başarabilirdi. Olmadı. Maçın 26. dakikasında 1:0 öne geçmesine karşın yenilmekten kurtulamadı. Diyarbakırsporlu seyircilerin “dolaylı” desteğini alan Fenerbahçe karşılaşmayı 3:1 kazandı.
Diyarbakırsporlu yandaşların davranışları anlaşılır gibi değildi; sahaya attıkları pet şişelerle, çakmaklarla, taşlarla kendi futbolcularının oyun düzenini bozuyorlardı. Stat yükselticilerinden anonslar yapılıyor, Diyarbakırsporlu futbolcular tribünlere giderek yandaşlarının taşkınlıklarını önlemeye çalışıyorlardı. Fenerbahçe’nin ikinci golü de ev sahibi takımın dikkatinin iyice dağıldığı bir sırada geldi.
Ne var ki izleyiciler yenilen golle birlikte durulacakları yerde daha da taşkınlaşıyorlardı. FB’li futbolcular sahaya atılan yabancı maddeleri topluyorlar, işi giderek zorlaşan hakeme götürüyorlardı. Oyunun iyice çığırından çıktığı bir sırada, 77. dakikada, genç bir adam sahaya girdi, peşinde güvenlik güçleri, bir kaleden öbürüne koşarak kendini kalenin içine attı. O, yaka paça dışarı çıkartılırken yabancı madde yağmuru sürüyordu.
Sonuna doğru bir kâbusa dönüşen ve duraklamalar nedeniyle beş dakika uzatılan karşılaşma sona erdi, oyuncular güvenlik güçlerinin koruyuculuğunda kazasız belasız soyunma odalarına gidebildiler.

Daha sonra “olayların” kente de yayıldığını, geç saatlere kadar kentte yandaşlarla güvenlik güçleri arasında taş-biber gazı savaşları yaşandığını da buraya bir not olarak düşüyorum.

Maçtan sonra, “Diyarın Sesi” adlı internet gazetesinde “Yazıklar olsun - Taraftarımız 3 : Diyarbakır 1” başlığı altında izlenimlerini kaleme alan Diyarbakırlı gazeteci İsmail Aybal, “Değerli Diyarınsesi okurları ve gerçek Diyarbakır'lılar, hayatımda bu kadar rezil, bu kadar utanç verici bir maç izlediğimi hatırlamıyorum,” diye yazacaktı.
Takımı 1:0 öndeyken ve çok da iyi oynarken sahayı şişe, çakmak, maytap, taş yağmuruna tutup kendi oyuncularının moralini bozmak, oyunu soğutmak düz mantıkla çözülmesi olası olmayan bir yandaşlık anlayışıydı.

***

Kürt sorunu şu sıralar ülke gündeminin ilk sırasında, kamuoyunun dikkati de Kürt yurttaşlarımızın üzerinde. Diyarbakır ise Kürtlerin en yoğun olarak yaşadıkları kentlerimizden biri; özel bir önemi var. O taşkın Diyarbakırlı futbolseverler (!), toplumun bir kesiminin -önyargıyla- Kürtleri “şiddet” ile özdeşleştirdikleri bir dönemde bu tür davranışların sorunlarının çözümüne olumsuz etki yapabileceğini düşünmüyorlar mı?

Diyelim onlar düşünmüyorlar, düşünemiyorlar, statta başta Diyarbakırlı bir Bakan olmak üzere çok sayıda politikacı, üst düzey bürokrat, güvenlik görevlisi ve onca aklı başında insan varken, niçin birileri çıkıp da bunlara “Arkadaşlar, kendinize gelin!” demiyor. O zaman biz neyi tartışıyoruz? Boş yere mi birbirimize giriyoruz?
Yeniden futbola dönecek olursak… Diyarbakırspor’un beş sezon Süper Lig’de oynadıktan sonra 2006 yılında küme düştüğünde kente nasıl derin bir hüzün çöktüğünü biliyorum; sonrasında yaşanan zorlukların ağırlığı gibi bugünkü takımın hangi özverilerle kurulduğunu da… Üç yıl önce takım küme düştü diye gözyaşı döken yandaşlar, bugün futbolcularının morali bozulsun, ayakları dolaşsın diye ellerinden geleni artlarına koymuyorlar. Bakıyorum, maçtan sonra çıkan olaylarda polislere taş atan gençler yaşları 14-18 arası çocuklar. Birçok yaşıtları polislere taş attıkları için ağır cezada yargılanıyorlar, bizler de bu çocukları, toplumsal koşullarından, umutsuzluklarından yola çıkarak, “hafifletici nedenler” ileri sürerek ağır cezadan kurtarmak için çaba harcıyoruz. Yoksa havanda su mu dövüyoruz?
Diyarbakırlıların aklı başındaki büyük çoğunluğunu dışarıda tutarak soruyorum, bu yandaşlar, bu gençler, bu çocuklar ne istiyorlar? Kendi geleceklerine bu kadar mı kayıtsızlar? Biri çıkıp anlatsa!

Hiç yorum yok: