30 Eylül 2009 Çarşamba

MİLLETSİZ MİLLİYETÇİLİK OLUR MU? (1) - 30.08.2009


Tartışmalar sırasında kafama bana önce önemsiz gibi gelen, ama düşündükçe mutlaka bir yanıt bulması gerektiğine inandığım bir soru takıldı: “Milletsiz/ulussuz milliyetçilik/ulusçuluk Olur mu?” Soru basit gibi görünse de önemli, çünkü Kürt sorununa ilişkin olarak kendileriyle tartıştığım birçok kişi ortaya attığım “Kürt milleti/ulusu” kavramını kesinlikle reddederken, aynı zamanda da “Kürt milliyetçiliğinden/ulusçuluğundan” söz ediyorlardı. Doğrusu bu bana önemli bir çelişki gibi geliyor. Çünkü “ulus” ya da “uluslaşma” nesnel, altyapısal bir olgu, “milliyetçilik/ulusçuluk” ise öznel, üstyapısal bir ideoloji, siyasal bir görüştür. Bu, kuramsal olarak da, yeryüzünde 250 yıldır tanık olunan tüm uygulamalarda da böyledir, milliyetçilik/ulusçuluk ancak milletle/ulusla ortaya çıkar.

***

Kimi dostların, “ulus”-“üniter devlet” ilişkisinde evrensel düzeyde genel-geçer olmayan yaklaşımları var. Örneğin, üniter bir devlet ve resmi dili Farsça olan İran’da toplam nüfusun yüzde 24’ünü oluşturan Azeriler bir ulustur, İranlılarla kardeşçe bir arada yaşamaktadırlar; ülkenin sınır komşusu olan Azerbaycan Cumhuriyeti ile birleşmek gibi bir eğilimleri de yoktur. Üniter bir devlet ve resmi dili Bulgarca olan Bulgaristan’da nüfusun yüzde 9,4’ünü oluşturan Türklerin de Türkiye ile birleşmek gibi bir eğilimleri olmadığı gibi. Dahası, Katalanya ve Bask olmak üzere iki özerk bölgesi bulunan İspanya da “üniter” bir ulus-devlettir. Anayasasında “İspanyol ulusunun ve ülkesinin bölünmezliği”, “resmi dilinin İspanyolca olduğu” gibi ülkede “İspanyol ulusunu oluşturan farklı milliyetler bulunduğu”, “özerk bölgelerde konuşulan dillerin o bölgelerde resmi dil nitelik taşıdığı” maddesi de yer alır.
Özetle, yeryüzünde her ulusun, her dilin ille de bir devleti olmasını öngören anlayış, bir kural yoktur.

Sürdürelim, İsviçre diller arasındaki eşitliği koruma kaygısıyla üst-resmi dil olarak hiç konuşulmayan Latinceyi kabul etmiş (devletin resmi adı Latince Confoederatio Helvetica’dır - ‘CH’), dört resmi dilli (Fransızca, Almanca, İtalyanca, Romanş), federatif, ama aynı zamanda bir ulus devlettir. Yine bir ulus devlet olan İtalya’nın resmi dili İtalyancadır, ülkenin kuzeyinde, 30 bin nüfusa sahip Ladin vadilerinde Ladince, 500 bin nüfusla Trentino-Güney Tirol özerk bölgesinde Almanca, kuzeybatıdaki 126 bin nüfuslu Aosta vadisinde Fransızca, kuzeydoğudaki 141 bin nüfuslu Grozia özerk bölgesinde de Slovence konuşulmaktadır. Bu dillerin her biri “bölgesel-resmi” dil olarak tanınmış ve 1999 yılında çıkartılan bir yasayla koruma altına alınmıştır. Amerika Birleşik Devletleri, çok çeşitli uluslardan göçmenlerin kaynaşarak oluşturduğu tek dilli, federatif bir ulus devlettir, Almanya da.


***

Bu örneklerden de görüleceği gibi hiçbir devlet bir diğerine model oluşturmaz, her toplum kendi koşulları içinde kendi sürecini yaşar, devlet de var olan ya da süreç içinde oluşan nesnel koşullar temelinde ortaya çıkar. Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter yapıda bir devlet olarak kurulması da, Türkçenin resmi dil olarak belirlenmesi de birer nesnel, tarihsel zorunluluktu; bu zorunluluk günümüzde de geçerlidir. Nitekim Kürt sorunu çerçevesinde tartışmacıların en keskinleri bile üniter devlet, resmi dil konusunda görüş birliğindedirler.
Soruna ilişkin anlaşmazlık öncelikle Türkiye’deki Kürt varlığının toplumbilimsel/siyasal tanımından kaynaklanmaktadır. Kürt varlığını nasıl tanımlayacağız? “Kürt halkı” ya da “Kürt toplumu” tanımlarının etnik-sosyolojik tanımlamalar ötesinde anlamları yoktur; “Kürt azınlığı” diyemiyoruz, çünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş belgesi olan Lozan Antlaşmasında azınlıklar belirlenmiş, Rum ve Ermeni nüfus dışındaki etnik unsurlar bu kavram içinde değerlendirilmemiştir.

Yarın devam edelim.

Hiç yorum yok: