24 Ağustos 2009 Pazartesi

VALİLER - 10.08.2009


Ordu Valisi Ali Kaban’ın “müftülük fetvası” ile görev bölgesindeki cami tuvaletlerindeki pisuarları kaldırtarak mümin erkeklerin çişlerini nasıl ve nereye yapacaklarına ilişkin aldığı karar kamuoyunda tartışmalara yol açtı. Daha önce de kimi illerin valilerin sergiledikleri alışılmadık davranış ve görüntüler üzerinde çok konuşulmuştu.
Arkadaşımız İlhan Taşçı gazetemizde dün yayımlanan “AKP’nin Valileri Hız Kesmiyor” başlıklı haber/yorumunda valileri uygulamalarına göre sınıflandırmış ki doğrudur. Valilerimizi bundan böyle seçmeli uzmanlık alanları açısından “yasakçı”, “itikatçı”, “platformcu”, “uğurlayıcı”, “dağıtımcı” gibi kavramlarla tanımlayacak olursak yanlış bir şey yapmış olmayız. Bu aynı zamanda bir kolaylıktır da, çünkü karşımızdaki “dağıtımcı vali” dediğimizde “seçmeli uzmanlık alanı” beyaz eşya, yatak takımı dağıtımı olan Tunceli Valisinden, “uğurlayıcı” dediğimizde de “seçmeli görev alanı” Başbakan’ın yakınlarını uğurlamak olan Burdur Valisinden söz ettiğimizi kolayca anlayabilir.

***

Vali, görev yaptığı ildeki “en yüksek mülki amir”dir. Bu göreve Bakanlar Kurulu kararıyla, dolayısıyla iktidar partisi tarafından atanır. Böyle olunca valiliklere iktidara yakın kişilerden atanmalarında siyasal açıdan da, yasal açıdan da bir terslik yoktur. Siyasal iktidarların, özellikle yüksek bürokratları rahat çalışabileceği kişilerden seçmeleri doğaldır.

Ne var ki AKP iktidarı döneminde kimi valiler iktidara bağlılıklarını fazlaca abartmışlardır, yoksa ortada yadırganacak bir durum yoktur.
Unutmayalım ki tek parti döneminde, “parti-devlet bütünleşmesi” anlayışı çerçevesinde Cumhuriyet Halk Partisi il başkanları aynı zamanda valilik görevini de üstleniyorlardı. Demokrat Parti döneminde ise yine hükümetçe atanan vali aynı zamanda da belediye başkanıydı. Türk valilik tarihinin en uzun etiketli valisini, İstanbul Valisi ve Belediye Başkanı Ord. Prof. Dr. Fahrettin Kerim Gökay’ı yaşıtlarım mutlak anımsayacaklardır.

1961 Anayasasına göre 27 Temmuz 1963 tarihinde çıkartılan yasa ile belediye başkanlarının seçiminde tek dereceli çoğunluk usulü getirildi. 17 Kasım 1963’te yerel seçimler yapıldı ve İstanbul’un demokratik seçimle belirlenen ilk belediye başkanı Haşim İşcan oldu.

***

Protokolde vali ilk sırada, belediye başkanı ikinci sıradadır. İl yönetimlerinde atanmışların seçilmişlerin önünde/üzerinde bulunmaları başka hiçbir demokratik ülkede benzerine rastlanmayan, kökü otoriter tek parti dönemine uzanan bir “garabet”tir. 12 Eylül bu “garabeti” perçinlemiştir. 1961 Anayasasından farklı olarak, merkezi idarenin yerel yönetimler üzerinde vesayet yetkisi bulunduğu 1982 Anayasasının 127. maddesinin 5. fıkrasında açıkça belirtilmiştir.
Valiler, sözü edilen “vesayetin” temsilcisidirler, temsil yetkilerini nasıl kullandıkları ise kendilerini bulundukları göreve atayan iktidara siyasal/ideolojik açıdan ne uzaklıkta durduklarına bağlıdır. Fakat görülen somut durum odur ki uygulamadaki çift başlılık pek “hayra alamet” değildir, gidiş bunu göstermektedir.
***

Türkiye’nin siyasal şanssızlıklarından biri de çoğunluk iktidarlarıdır. Cumhuriyet Halk Partisi’nin tek parti yönetiminde görülen “devlet-parti bütünleşmesi”nin özde aynı, biçimde farklı uygulamalarına 10 yıllık Demokrat Parti döneminde tanık olunmuştur; yedi yıldır da Adalet ve Kalkınma Partisi aynı çaba içerisindedir. Dolayısıyla “devletin valisi” kavramı bu iktidarlar döneminde “hükümetin valisi” ya da “iktidarın valisi” kavramıyla özdeştir, özdeşleşmiştir.



Hiç yorum yok: