24 Ağustos 2009 Pazartesi

BU BİR ŞAKA MI? - 29.07.2009


Son günlerde internette bir resim dolaşıyor, belirtildiğine göre bu İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin “İstanbul 2010 – Avrupa Kültür Başkenti” tanıtımı için hazırlattığı bir afiş. Bu afişle yurtdışı tanıtımı hedeflendiğinden başlığı İngilizce: “Meet The Roots Of Fun In Istanbul 2010”. “2010’da İstanbul’da eğlencenin kökleriyle tanış” ya da “buluş” olarak çevrilebilir.
Afişte çeşitli minyatürler yer alıyor, başlıkla ilintilendirdiğinizde, -biraz zorlanarak da olsa,- bunların “eğlenceli” figürler olduğu sonucuna varabiliyorsunuz. Yoksa figürlerin kendi aralarında neşe/eğlence yansıtan uyumsal bir bütünlükleri yok.

***

Sol üst köşede elinde mızrağıyla ata binmiş zırhlı bir şövalye var. Atın örtüsüne bir, şövalyenin kalkanının üzerine de üç adet kulplu bira bardağı resmedilmiş. Bardaklar ağızlarına kadar dolu ve biranın köpükleri dışarı taşmış. İster istemez, “Acaba bu afişin sponsoru bir bira firması mı?” diye soruyorsunuz. Neyse… Şövalyenin mızrağı oldukça uzun, altında da ki pehlivan güreş tutmuşlar, ne var ki yüzü görünen pehlivan bir Türk’ten çok sumo güreşçisi bir Japon’u andırıyor, fakat değil, çünkü ayağında kispet var, ki bu bize özgü bir şey. Her ne hal ise kafanız yine de karışıyor. Ayakları ayaktaki pehlivanın kucağında, elleri de yerde olan öbür güreşçinin bir eli öne doğru uzanmış. Bir rastlantı olmalı, çünkü elini uzattığı yönde bir yer örtüsü var, üzerinde de meyveler, çerezler ve şerbetler. Oldukça güçsüz görünen bu pehlivanın sanki bir an önce pes etmek ve yer örtüsünün başına geçmek isteyen bir hali var. Fakat bu da pek olanaklı değil, çünkü örtü, yere uzanmış, sağ dirseğini bir baş minderine dayamış, dizlerini ise başka bir minderle korumaya almış bir oğlanın önüne serilmiş. Oğlanın altında bacaklarını tüm çıplaklığıyla gösteren file bir etek var. Gözü önündeki yiyeceklerde değil, gözlerini güçsüz pehlivanı yeneceği kesin olan o iri yarı, kolları kaslı, göğüs kafesi geniş adamda. Kim bilir aklından neler geçiriyor?
Güreşçilerle hülyalara dalmış oğlan arasında tef çalan köylü giysili bir kadınla dizleri üzerinde yere oturmuş, tamburu andırır bir saz çalan bir adam var, onların arasında da bir tepsi üzerinde iki billuriye.

Ne ilginç bir kompozisyon değil mi? Sürdürelim…

***

Afişin sağ üst köşesinde dizlerinin üzerinde karşılıklı diz çökmüş Moğol yüzlü iki adam var, biri öbürüne tepsi içinde bir şeyler sunuyor. Burası afişin en anlamsız, insana hiçbir şey anlatmayan köşesi. Fakat alta inince durum değişiyor, buraya beli kılıçlı, kafasındaki serpuşu yedi tuğlu bir civan oturtulmuş, kendisi de oturuyor zaten. Önünde ona hayranlıkla bakan bir odalık var, kendisine tepsi içinde sponsor firmaya ait olması gerektiğini düşündüğüm bol köpüklü bira sunuyor. Adam tek başına, kendisine sunulan bira sayısı ise üç, burada kafanız karışıyor, neden bir kişiye üç bira, diye.
Afişte sağdan sola doğru ilerledikçe önce harem dairesinden üç güzel kıza, sonra da biri ut çalarken öbürlerinin ne çaldığını göremediğiniz dört sazendeye rastlıyorsunuz. Sazendelerin o kızlarla ilgileri var mı, onlara mı çalıyorlar, bunu bilemiyorsunuz.
Doğal ki her şeyi bilmek zorunda değiliz; İBB’nin yapmak istediği de herhalde insanları düşünmeye, bu nedir, niye buradadır, bunun bununla ne ilgisi var gibi sorularla onları kafa yormaya yöneltmektir. Afişi kim tasarladıysa doğrusu önemli bir iş çıkartmıştır.

Kesinlikle inanıyorum ki yabancıların kafasında hep var olan, “Acaba İstanbul’da nasıl eğlenilir?” ve “Orada eğlencenin kökleri nereye uzanır?” soruları bu afişle birlikte tüm ayrıntılarıyla yanıtlanacaktır.

Ama insan yine de bu afişin gerçek olmadığını, gerçek olsa bile “yalnızca bir şaka” olduğunu düşünmek istiyor.

Hiç yorum yok: