24 Ağustos 2009 Pazartesi

“AÇILIM ÇALIŞTAYI” - 03.08.2009


Eğer 2 temmuz tarihli Hürriyet-İnternet haberi “Flaş isimlerle Kürt açılımı çalıştayı” başlığı ile vermemiş olsaydı bugünkü yazımın konusu bu olmayacaktı. Başlığı görünce haberi okumadan edemedim, satırlar arasında merakımı giderecek adları aradım. Bulamadım. Hep bildiğimiz adlardı. Zaman, Yeni Şafak ve Radikal yazarlarından oluşan “demokratik medya triumvirası” bu kez başka gazetelerden köşe yazarlarıyla takviye edilmiş, böylece daha da demokratik bir karışım ortaya çıkmıştı.

Zaman’dan Mümtazer Türköne, İhsan Dağı; Yeni Şafak’tan Fehmi Koru, Ali Bayramoğlu; Radikal’den Oral Çalışlar, Cengiz Çandar; Sabah’tan İbrahim Kalın, Okan Müderrisoğlu; Star’dan Mustafa Karaalioğlu, Nasuhi Güngör; Milliyet’ten Hasan Cemal; Taraf’tan Mithat Sancar; Akşam’dan Deniz Ülke Arıboğan ile oradaki varlık nedenleri bir soru işareti olan Vatan’dan Ruşen Çakır ve Haber Türk’ten Muharrem Sarıkaya.
Sonradan hepsi demokratlara dönüşen eski Marksist-Leninistler, eski ülkücüler, eski darbeciler, eski İslamcılar, yeni Fettuhlahçılar, yeni liberaller, din mütefekkirleri ve bir iki şaşkın özenle bir araya getirilerek, insana, “Olursa ancak bu kadar olur!” dedirten bir kompozisyon yaratılmış, adına da “Açılım Çalıştayı” denmiştir.
Polis Akademisi’ne bağlı Uluslararası Terörizm ve Sınırıaşan Suçlar Araştırma Merkezi’nin (UTSAM) Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu (USAK) ile birlikte düzenlediği bu “önemli ve yol gösterici” çalıştayda katılımcılar yaptıkları konuşmalarla Kürt sorununa ilişkin “son derece özgün” düşüncelerini başarılı bir biçimde açıklamışlardır.

***

Değerli okurlar, inanın, bu satırları yazarken heyecanlanıyorum, içimden bu demokrasi kompozisyonunu yaratan düzenleyicileri alkışlamak geliyor, fakat aynı anda hem klavyenin tuşlarına basmak, hem de el çırpmak olanaksız olduğundan yapamıyorum. Ama kararlıyım, içimde ukde kalmasını istemediğimden yazımı noktaladıktan sonra salt alkışlamakla yetinmeyecek, bir yandan da “Yaşasın demokrasi!” diye bağıracağım.
Doğal ki şimdi bana, “Sen hangi demokrasiden söz ediyorsun?” diye soranlar olabilir. Yanıtlayayım: AKP demokrasisinden!
Bu, artık alışmamızın zamanının geldiği yeni tür bir demokrasidir. Çoğulculuğu yadsıyan bir anlayışın ürünü olduğundan yandaşı olanlara büyük rahatlık sağlayan bir yönetim biçimidir. Yeryüzünde “sen, ben, bizim oğlan” biraradalığı kadar insanı rahat ettiren başka bir durum yoktur. Kavgasız, gürültüsüz, patırtısız bir ortam, oh be! İşte söz konusu çalıştayın katılımcıları da sürdürdükleri badireli hayatlardan sonra doğru yolu bulmuşlar, AKP iktidarına yanaşıp rahata, huzura ermişlerdir. Yaptıkları, televizyonlara çıkıp ya da yazı döktürüp arada bir iktidara selam çakmak, “Vallahi, bunca yıldır siyasetin içindeyim, bunlar kadar demokratını görmedim!” diyerek parsa beklemektir. Söylediklerine, yazdıklarına kimi zaman kendileri de inanmazlar, ama yalnızca bir kez gelinen bu dibi delik kavanoz dünyada yalandan kim ölmüştür ki?

***

Bu yazının amacı hükümetin Kürt sorununu çözme yolunda atacağını söylediği adımları bilmeden, anlamadan, önyargıyla eleştirmek değildir. Bu köşede çok kez vurgulandığı gibi bu sorun kanayan bir yaradır ve mutlaka kapanması/kapatılması gerekir.
Toplumun barışa, huzura, istikrara ihtiyacı vardır. Bunun gerçekleşmesi için de toplumun geniş kesimleri arasında ve sorunun özüne bağlı olarak bir uzlaşmanın sağlanması gerekmektedir. Bu noktada çoğulcu demokrasinin işlemesi/işletilmesi büyük önem taşımaktadır.
Eleştirimiz çoğulculuğun bir yana bırakılmasına, bu konudaki ilk buluşmanın bir “ahbap çavuşlar” gösterisine dönüştürülmesinedir.

Hiç yorum yok: