24 Ağustos 2009 Pazartesi

ONLAR - 26.07.2009


Ben onları İstanbul’da Kumkapı ya da Nevizade’de, Bursa’da Arap Şükrü’de meyhaneler arasında mekik dokuyarak müşteri eğlendiren Roman çalgıcılara benzetiyorum. O çalgıcılar gibi üçlü, dörtlü gruplar halinde koşuşturup duruyorlar. Doğal ki bir farkla, çalgıcılar masadan masaya koşuştururlarken onlar kanaldan kanala koşuşturuyorlar. Grupları genellikle üç kişiden oluşuyor, bir Zamancı, bir Yeni Şafakçı bir de Radikalciden.
Sözünü ettiğim çalgıcı gruplarını bilirsiniz elbette, bir klarnetçi, bir kemancı, bir de darbukacıdan oluşur. Aslında bir de kanuncu gerekir, fakat bu çalgı oturarak çalındığından hız keser, bu nedenle de pek rağbet görmez. Ama yine de duruma göre gurup bir kanuncu ile takviye edilir. Onlar da böyledir, eğer durum gerektiriyorsa, sözgelimi “derin liberalizm” söz konusu ile bir Bugüncü, özellikle de Gülay Göktürk katılır gruba.

***

Roman şarkıcılarınki gibi onların da repertuarları oldukça dar tutulmuştur, o sıralar piyasada ne soruluyorsa repertuar o şarkılarla/konularla sınırlandırılır.

Çalgıcılarda “Dönülmez akşamın ufkundayız” nasıl vazgeçilemeyenlerdense, onlarda da “demokrasi” aynı önemdedir. Çünkü demokrasi konusu bizde dibine ulaşılamayan bir gayya kuyusu olarak anlaşıldığından üzerinde saatlerce konuşulabilir ve bunu konuşmak için de özel bir yeteneğe, bilgi donanımına gereksinim duyulmaz. Birazcık retorik bilgisi yeterlidir, bu bilgi de zaten zamanla edinilir.

Hikmet Çetinkaya arkadaşımız onların baş belasıdır. Hiç bunalmadan, yorulmadan oturur, televizyon karşısında onları izler, cephane toplar, kendini nokta atışlarına hazırlar. Benimse tahammül potansiyelim sınırlıdır, daha beş dakika dolmadan hafakanlar basar, içim daralır, midem sancımaya başlar. Bu nedenle sevgili Hikmet arkadaşımın sabrını takdirle karşılarım.

***

Hikmet de yazdı, şu sıralar onların hit parçası YÖK’tür, daha doğrusu YÖK’ün son kararıdır. Roman çalgıcıların ne çalacaklarını meyhane müşterileri belirlerken, onlarınkini sahne aldıkları televizyon kanalları belirler. Bu kanallar çoğunlukla iktidar yandaşı olduklarından, bir başka deyişle bu kanalların sahiplerinin çıkarları siyasal iktidar sahiplerinin çıkarlarıyla özdeş olduğundan konu repertuarlarını asıl belirleyenin AKP olduğunu anlamak için kâhin olmaya gerek yoktur.

Onlar “sahibinin sesi”dirler. Eskiler, “Sahibinin Sesi”nin (His Master’s Voice) bir plak markası olduğunu bildikleri gibi simgesinin de kafasını gramofon borusuna yaklaştırmış, sahibinin sesini dinleyen uslu bir köpek olduğunu anımsarlar.
Evet, şu sıralar repertuarlarının baş konusu YÖK’ün aldığı, imam hatiplilere üniversite kapılarını ardına kadar açan “bırakınız geçsinler” kararıdır.

Bu kararı son derece özgürlükçü, eşitlikçi ve demokratik buluyorlar, övüyorlar, yere göğe sığdıramıyorlar.
Bir de yalan söylemeseler!

***

Eski uygulamayı kastederek, “yeryüzünde hiçbir yerde böyle bir uygulama yoktu” diyorlar; yalan söylüyorlar.
Yeni kararla “meslek eğitiminin önü açıldı” diyorlar; yalan söylüyorlar.

YÖK’ün kararı “ülkemizde nitelikli işgücündeki artış ivme kazanacak” diyorlar; yalan söylüyorlar.
Bu, “imam hatiplilere ilişkin bir karar değildir” diyorlar; yalan söylüyorlar.
Yalan söylerken kızarıp bozarmıyorlar, ar damarları çatlamış, utanmıyorlar.
Konuyu yarın Almanya’daki uygulamalarla örneklendireceğiz. Bakalım ne diyecekler?

Hiç yorum yok: