Kürt sorununa ilişkin tartışmalar dozu giderek artan esmeler, gürlemelerle sürüyor. Tartışma/uzlaşma kültürüne yabancı kesimler öfke sellerine kapılıp dillerini gemleyemiyorlar. Bir de iyi niyetli tartışmacıların sıkça başvurdukları, “Böyle bir şey dünyanın hiçbir yerinde yok!” türünden oldukça yaygın bir söylem var ki bu söylem bana da hiç yabancı değil, özellikle geçen hafta kaleme aldığım “Tek bayrak, iki ulus” başlıklı yazıma ilişkin olarak birçok kez karşılaştım bu söylemle.
Bir düşünce paylaşılmayabilir, eleştirilebilir, hatta karşı kanıtlarla yerden yere vurulabilir, fakat yeterince araştırmadan “Böyle bir şey dünyanın hiçbir yerinde yok!” diyerek söze başlamak savunulan tezin içini boşaltır.
Yine söz konusu yazıma dönecek olursak “tek bayrak, iki uluslu” devletler vardır. En yakın örneği de komşumuz Bulgaristan’dır.
Anımsayalım. Bulgaristan Türkleri en kötü yıllarını 1980’li yıllarda devlet politikası olarak Türklere uygulanan Bulgarlaştırma döneminde yaşamıştır. Yalnızca 1989 yılında baskılar nedeniyle Türkiye’ye göçen soydaşlarımızın sayısı 321 bindir. 1991-1994 yılları arasında gelenlerin sayısı ise 120 bindir. Ülkede başlayan demokratikleşme hareketine bağlı olarak genişleyen özgürlükler nedeniyle gelenlerin 150 bini Bulgaristan’a geri dönmüştür.
Dünyanın birçok ülkesinde etnik farklılıklardan doğan gizli ya da açık sürtüşmeler, çatışmalar görülmekte, her ülke kendi koşulları temelinde ortaya çıkan sorunu çözmek yolunda çaba göstermektedir.
Uluslaşma insan istencinden bağımsız olarak gelişen toplumsal-kültürel bir süreçtir, nesnel bir olgudur. Bu olguya biz ne ad verirsek verelim, özü değişmeyecektir.
***
Çok etnisiteli, çok kültürlü ya da çok uluslu toplumlarda devletin kırmızıçizgileri vardır. Türkiye, üniter yapıda bir devlettir, varlığını bu yapıyla sürdürecektir. Dolayısıyla etnik, kültürel ya da ulusal farklılıklara ilişkin demokratik düzenlemelerin bu yapı göz önünde bulundurularak gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
Bugüne kadar Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetinin planlanan düzenlemelere ilişkin somut önerilerinin ne olduğu bilinmemektedir. Bu bilinmezlik toplumu germekte, yer yer öfke patlamalarına neden olmaktadır.
Bu arada İmralı sakini, sorunun çözümüne ilişkin olarak kendinden beklenen, böyle olunca da kimseyi şaşırtmayan birtakım ipuçları vermiştir. Eğer bir türlü yapmadığı açıklamalarını bu ipuçlarının işaret ettiği yörüngede yapacak ve Demokratik Toplum Partisi de bu açıklamalara sahip çıkacak olursa “şişeden çıkan cini” yeniden şişeye sokmak epey baş ağrısına neden olacaktır.
İmralı sakininin, “özsavunma” adını verdiği, PKK güçlerinin silahlı milis olarak varlıklarını koruma istemi üniter devlet yapısını savunan hiç kimsenin benimseyebileceği bir görüş değildir. Üniter devletin tek ordusu, tek silahlı gücü olur. Bu, ordu gücü için geçerli olduğu gibi polis gücü için de geçerlidir.
Bu tür marjinal istekler barış özlemi çeken herkesin bir biçimde işlemesini arzu ettiği sürecin tıkanmasından başka bir işe yaramaz, bu da herkesten önce Kürt toplumunun çoğunluğuna zarar verir.
***
Türkiye hızla büyüyüp gelişen bir ülkedir. Sorunlarının da gelişmesine koşut olarak büyümesi doğaldır. Ne var ki bu sorunlar üstesinden gelinemeyecek duruma gelmeden çözülüp aşılmalıdır. Bu nedenle her söylemin mutlaklık içermediğini bilerek ve birbirimizden öğrenmeye hazır olarak sorunların tartışılması gerekmektedir.
Önemli olan Türkiye’nin ülke ve insanıyla aydınlık geleceğidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder