24 Ekim 2010 Pazar

AFERİN BENİM GÜZEL KIZIMA - 24.10.2010

Benim ruhu gibi aklı da güzel kızım, başarın sevgili yurdumuzun tüm hürriyetperverleri gibi benim de göğsümü kabarttı, göz pınarlarımda yaşlar birikti, “işte,” dedim, dudaklarım titreyerek, “yeni bir Rabia Hatun doğuyor,” inançlı, kararlı ve yılmaz bir savaşçı.

Kolay iş değildi başardığın. Ama beni en çok heyecanlandıran o müthiş sabrın oldu. Yüreğin ilim irfan aşkıyla yanıp tutuşurken, bir ay boyunca okulunun eşiğine adım atmama sabrını nasıl gösterdin, gösterebildin? Nasıl bir iradedir, ne yüce bir kararlılıktır bu? Haklısın, “iman gücü, amca” diyeceksin bana, haklısın. İnsanın benliği iman ile dolunca karşısında kim, ne durabilir ki, henüz 14’ünde bile olsan.

Demek önce bir ay Hz. Eyüp sabrıyla bekledin, sonra eşik atlama denemelerine giriştin; bir, iki, üç, dört… Sonuçsuz, nihayet beşincisinde kapılar açılıyor, seni de buyur ediyorlar, eşiği atlıyorsun başındaki türbanınla. Pes doğrusu!

Düşünüyorum da, Mehmet Âkif üstadımız Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım,” dizesini sanki senin için yazmış diyorum.

***

Gazetelerdeki açıklamalarını okudum. “Dün başörtümü taktım okula geldim. Beklediğim gibi oldu okula alınmadım. Bugün de 4 kez çıkarttılar ama ısrarımız üzerine derslere giriyorum. Yarın ne olacak bilmiyorum. Sonuna kadar direneceğim. Onlar kovacak ben geleceğim,” diyorsun. Seni kovmalarına hiç aldırma sakın, unutma, sen kükremiş bir selsin, sen de bu iman gücü olduktan sonra önünde hiçbir bent duramaz, çiğner aşarsın.

Ne var ki seni eleştirmeden de geçemeyeceğim. Keşke bu kutsal girişimin için bir süre daha bekleseydin. Çünkü bu “zamansız” davranışınla türbanı, başörtüsünü bir hürriyet meşalesi olarak simgeleştiren hürriyetperver-münevver ablalarının, ağabeylerinin, teyzelerinin, amcalarının tekerlerine istemeden de olsa çomak soktun. Sana şimdi “provokatör” diyorlar. Biliyorum, bu kötü sıfatı asla hak etmiyorsun, fakat insanoğlunun çiğ süt emmiş bir mahlûk olduğunu hiç aklından çıkarma, bir mücahit olarak böyle şeylere daima hazırlıklı ol!

Müderris Yusuf Ziya Bey’i mutlaka tanıyorsundur. Geçenlerde yürekleri seninki gibi iman dolu üniversiteli ablalarına konan “türbanla/başörtüsüyle derslere girme” yasağını kaldırdı. O da çok hürriyetperver bir zattır ve kelamı emirdir, Allah selamet versin. O günden bugüne herkes bu meseleyi tartışıyor memlekette; bir çift kelamla Anayasa hükmü ortadan kalkar mı, kalkmaz mı diye. Hürriyetperver olmayan muhalif kesim ise “bu işin sonu ilköğretimde türban/başörtüsü iznine kadar varır” diyerek itiraz ediyor. Hürriyetperverler tam da “yok yav”, “öyle şey olur mu” falan diyerek konuyu geçiştirmeye çalışırlarken, devreye sen girdin. Şimdi sana niçin “provokatör/kışkırtıcı” dendiğini anladın mı?

***

Benim gönlü güzel kızım, bu cennet vatanda ayakta kalabilmek için gerekli yolları, yordamları, yöntemleri iyice belleyeceksin. Her şeyden önce olduğundan da fazla sabırlı olacaksın. Yukarıda sana, sabrının beni heyecanlandırdığını söyledim, doğrudur. Ama keşke biraz daha bekleyebilseydin. Sıra üniversiteli ablalarındaydı. Önce onların işi kotarılacak, sonra sıra hekim, avukat, yargıç, savcı, vali, diplomat teyzelerine gelecekti. Sen ne yazık ki en son sıradaydın; sıranı beklemeden öne çıktın.

Zamansız çıkışın, başındaki örtüyü “kılık kıyafet özgürlüğü” çerçevesinde değerlendiren, “üniversiteye başörtüsü ile girilse dünyanın sonu mu gelir” diyen laik-özgürlükçü çevreleri bile ürküttü.

Bak, herkes konuşmaya başladı bile; Yargıtay Başsavcısı, Başbakan, hükümet sözcüleri, muhalefet sözcüleri, hürriyetperver türbancılar, karşıtları, kısacası ağzı laf yapan herkes… Korkarım, çözüm yine “divan”a kalacak.

Ah kızım, azmini koruyarak biraz daha sabredecektin.

“Azimle i..yen mermeri deler,” diye boşuna söylememiş büyüklerimiz.

Hiç yorum yok: