Beyoğlu ilçesinin bir semti olan Tophane bütününü ya da bir bölümünü içine aldığı altı mahalleden oluşuyor: Hacımimi Mah, Müeyyetzade Mah, Tomtom Mah, Şahkulu Mah, Kılıç Ali Paşa Mah. ve Firuzağa Mah. Bu mahallelerin tümü adlarını camilerden almışlar. Bunlardan en eskisi, 1491 yılında II. Beyazid’in hazinebaşı Firuz Ağa tarafından yaptırılmış. Kılıç Ali Paşa’nın yaptırdığı caminin yapım tarihi 1580, Tomtom Mehmet Kaptan’ın yaptırdığı caminin ise 1592. El Hac Mehmet Çelebi’nin (Hacımimi) camisi ile Müeyyetzade Yazıcı Mehmet Efendi camisi 16. yüzyılda yapılmış. Yine aynı yüzyılda III. Mehmet’in nedimlerinden Mehmet Çelebi tarafından yaptırılan cami ise burada imamlık yapan ve kabri caminin avlusunda bulunan Şahkulu Mehmet Efendi’nin adını taşıyor.
Kılıç Ali Paşa Camisi dışındaki camilerin boyutları oldukça küçük, bu da o tarihlerde bölgedeki Müslüman nüfusun azlığını gösteriyor. Buna karşılık bölgede çok sayıda Katolik ve Ortodoks kiliseleri ile Yahudi cemaatin sinagogları var. Bunlar büyük ve gösterişli yapılar. 15, 16. yüzyıllara kadar gitmeye gerek yok, bu bölgede 1950’li yılların ortalarına kadar Hıristiyan, Ortodoks ve Yahudi nüfusun neredeyse Müslüman-Türk nüfusa yaklaştığı biliniyor.
***
Tophane’ye komşu bir semt olan Cihangir’de dünyaya geldiğimden çocukluk yıllarımda semtin kozmopolitliğini bire bir yaşadım. Sonradan İstanbullu, özellikle de Cihangirli, Galatalı olan kimi köşe yazarları bölgedeki Romanların sonradan geldiklerini yazıyorlar. Bu, doğru değildir; onlar Tophane’nin en eski sakinlerindendiler. Tophane’yi herhalde Hacıhüsrev’le karıştırıyorlar.
Bölgenin nüfus yapısındaki değişiklik ilkin, önce 6-7 Eylül 1955 olayları, sonra da 1964 tarihinde Yunan uyruklu Rumlara zorunlu göç uygulanması nedeniyle boşalan Rum evlerine çoğunlukla Bitlis ve Siirt’ten gelen Güneydoğulu göçerlerin yerleşmesiyle başladı. 1950’li yılların sonlarına doğru Ermeni esnaf bölgeyi terk etti; Yahudi nüfus Nişantaşı, Şişli gibi semtlerde yükselen daha modern, daha konforlu apartmanlara taşındı. Boşalan evler, işyerleri düşük bedellerle kırsal kesim göçerlerinin eline geçti. Güneydoğulu Müslüman nüfus zamanla mülk sahibi ya da kiracı olarak bölgeye egemen oldu.
Tophane, on on beş yıldır orta kesim kentsoyluların çekim merkezidir. Özellikle yazarlar, gazeteciler, sanatçılar semti mesken tutmaktadırlar. Açılan küçük oteller, lokantalar, kafeler, barlar, atölyeler ve galerilerle semte yeni bir “hava” gelmiştir. Bu havayla birlikte emlak fiyatları, kira bedelleri hızla artmaya başlamış, hayat pahalılanmış, semtin göçerlikten yerleşikliğe geçiş sürecini henüz tamamlamamış görece yoksul kesimi semtte “var olma kaygısına” kapılmıştır. Son galeri baskınları bu kaygının sokağa yansımasıdır.
***
Farklı bir sosyokültürel ortam karşısında içe kapanma/gettolaşma göçerlerin doğal korunma refleksidir. Tophane nüfusunun bugün çoğunluğunu oluşturan “yeni Tophaneliler” de içlerine dönük, “muhafazakâr” bir yaşam sürmekte, bu yaşamın merkezinde de “din” birleştirici/ortak “temel öğe” olarak yer almaktadır. Bu tür sosyokültürel yapılarda temel öğenin yerine göre savunma ya da saldırı “silah”ı olarak kullanılması olağanüstü bir davranış değildir. Hele bizim gibi şiddete eğilimli bir toplumda bunun hiçbir şaşırtıcı yanı yoktur. İçki bir simgedir.
Çeşitli kentlerde uygulanan “kentsel dönüşüm projeleri” insan odaklı olarak gerçekleştirildiği koşullarda desteklenmeli, fakat insanların yerlerinden yurtlarından edilmesi yoluyla belli sermaye güçlerine yeni rantlar sağlamak biçiminde uygulanıyorsa mutlaka karşı çıkılmalıdır. Tophanelilerde haklı olarak bu korku uyanmış, kendilerini ifade etmenin birçok yolu varken, Başbakan’ın “Dünyayı şişenin içinden görenler,” tuzağına düşmüşlerdir.
Tophane olayı bir kez daha göstermiştir ki dinsel duyguları kaşıyarak siyaset yapmak çok tehlikeli bir oyundur. Kimseye, hele ülkeye hiçbir şey kazandırmaz. Başbakan’ın söylediğinin tam tersine Tophane olayı çok önemlidir, medya bu konuda iyi bir sınav vermiştir, üzerinde daha da çok konuşulmalı, tartışılmalı ve mutlaka dersler çıkartılmalıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder