2 Ekim 2010 Cumartesi

KÜRT SORUNU VE ANADİL - 29.09.2010

Beklendiği gibi Kürtçe, yine Kürt sorununun çözümüne ilişkin yapılan tartışmaların merkezine oturdu.

BDP, anadil eğitiminden ödün verilmeyeceğini söylerken, hükümet de yanıt olarak Başbakan’ın ağzından “Kürtçe anadilde eğitimin söz konusu olamayacağını” dile getiriyor. Aslında bu yanıt havayadır, çünkü istenen “anadilde eğitim” değil, “anadil eğitimi”dir. Kürtler, ortak ve resmi dilin Türkçe olduğu, öyle de kalacağı devlet okullarında kendi anadillerinin de öğretilmesini istiyorlar.

Bu, haklı bir istektir.

Anadil, kişinin doğuştan edindiği etnik kimliğinin ayrılmaz bir öğesidir. Fransızlar, Japonlar, İsveçliler, Türkler, Araplar gibi farklı etnik kimlik taşıyan insanlar anadillerini nasıl etnik kimliklerinin ayrılmazı olarak görüyorlarsa etnik kimliklerini bilinçli olarak sahiplenen Kürtler de kendi anadillerini öyle görüyorlar, öğrenmek istiyorlar.

***

Denilebilir ki, “O zaman onlar da kurslara gidip öğrensinler!” İyi de Türkler kendi dilleri olan Türkçeyi kurslarda mı öğreniyorlar?

Kürtler de Türkler gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin yurttaşlarıdır. Aynı devletin yurttaşlarının bir bölümüne tanınan bir hak diğer bir bölümüne niçin tanınmasın? Gittiği okulda tüm dersleri Türkçe alan bir Kürt kökenli öğrenci seçmeli ders olarak Kürtçeyi niçin alamasın? Bu ayırımcılığı ezelden beri temel insan haklarına aykırı bir haksızlık olarak görüyorum. Kürt kökenli öğrencilerin yoğun olarak bulunduğu okullarda velilerden belli sayıda istek geldiğinde bu isteğin karşılanmasının demokratik bir devlet görevi olduğunu düşünüyorum.

Bu düşüncenin karşıtlarının her tartışmada, “O zaman Boşnaklar da, Çerkezler de, Araplar da, Lazlar da benzer isteklerde bulunmazlar mı?” sorusunu ortaya attıklarını biliyorum.

Bu olası soruya yanıtım açıktır; bulunabilirler, eğer toplumda böyle bir istek varsa devlet bu isteği de karşılamakla yükümlü olmalıdır.

***

Çok dilliliğin ülkenin bölünmesine yol açacağını düşünenler de var. Ortak dilin Türkçe olduğu ülkemizde kendi anadillerini de iyi konuşan, kendi anadillerinde okuyan, yazan, yapıtlar üreten insanların bir aradalığı niçin bölünmeye yol açsın?

Hiç kuşku yok ki bir ülkeyi, bir toplumu ayrışmanın, bölünmenin eşiğine getiren birçok neden vardır.

Örneğin, toplumun bir kesimi refah içinde yüzerken, bir kesiminin sefalet içinde debelenmesi; toplumun bir kesimi dünyaya açılırken, bir kesiminin dinsel/feodal ilişkiler içine hapsedilmesi; toplumun iktidara yandaş kesimlerine her türlü hak tanınırken, karşıt kesimin var olan haklarından yoksunlaştırılması; toplumun bir kesimi kendini ‘asli unsur’ olarak görürken, kendi dışında kalan kesimleri etnik nedenlerden ötürü ‘öteki’ olarak görmesi gibi nedenler ülkenin bölünmesi, toplumun ayrışması doğrultusunda potansiyel tehlikeler oluşturur.

Üzerine gidilmesi, kurutulması gereken bölünme ve ayrışma kaynakları bunlardır.

***

Artık anladık ki Kürt sorunu ülkemizin temel sorunudur. Akan kanın durması, kalıcı barış gibi ülkemizin demokratikleşmesi de bu sorunun kesin çözümüne bağlıdır. Bu çözüm siyasal/toplumsal bir uzlaşmayı gerektirmektedir. Uzlaşma ise ancak karşılıklı anlayışla ve karşılıklı verilecek ödünlerle sağlanabilir.

Anadil sorunu da bu zeminde ele alınıp değerlendirilmelidir.

Hiç yorum yok: