18 Ekim 2010 Pazartesi

HAYATLA ÖLÜM ARASINDA - 17.10.2010

Bugün cuma.

Yazımı Karadenizin en güzel, yüzü en aydınlık kentlerinden biri olan Ordudan yazıyorum. Ordu Valiliği, Belediye Başkanlığı, kentin aydınları el ele vermişler, bir Uluslararası Edebiyat Festivali düzenlemişler. Bulgaristan, Yunanistan, Gürcistan, Moldova, Romanya ve Ukraynadan şairler, yazarlar çağırmışlar. Katılımcılar çeşitli etkinliklerde yer alıyorlar, konuşmalar yapıyorlar, tiyatro gösterileri, müzik dinletileri sunuyorlar. Orduluların etkinliklere ilgisi yoğun. Ben de cumartesi günü Mesut Şenol, Kostas Katsoularis (Yunanistan), İbrahim Dizman, Anton Baev (Bulgaristan), Hüseyin Mevsim ve Ahmet Günbaş ile birlikte Karadenizle Egenin Kardeşliğinde Edebiyatbaşlıklı açık oturuma katılacağım.

Bu tür sivil girişimler birbirlerinin kültürlerine yabancı insanlar arasında ileride meyvelerini verecek dostlukların kurulmasına olanak sağlıyor. Dört gün sürecek festivalde yalnızca Türkler ile yabancılar arasında değil, yabancıların da kendi aralarında ilişkiler kuruluyor, yeni projelere dönük ilk adımlar atılıyor.

***

Ordu, kültür merkezleri, tiyatro ve konser salonları gibi konaklama olanakları açısından da donanımlı bir kent. Festival komitesi katılımcıları İkizevler Otelde ağırlıyor. Otel, Rumlardan kalma yan yana iki eski konağın birleştirilmesiyle ortaya çıkmış; son derece güzel bir manzarası ve bahçesi olan bir mekân. Okumak, yazmak, üç beş gün kafa dinlemek için ideal bir yer. Kısacası Ordu, beyinleri aydınlık insanları ve ufukları açık yerel yöneticileriyle ilkini gerçekleştirdiği Uluslararası Edebiyat Festivalini sürekli kılabilmek için tüm olanaklara sahip.

Festival Komitesinin Başkanı ve Ordu Belediye Başkanı Seyit Torunu, Başkan Yardımcısı Özer Karadağı, Kültür ve Sosyal İşler Müdürü Mehmet Kefeliyi, Festival Direktörü, eğitimci, şair Şinasi Tepeyi, İl Kültür ve Turizm Müdürü Erkan Güldereni, Uluslararası Koordinatör Tozan Alkanı, festival danışmanları Mesut Şenol ve İbrahim Dizmanı yürekten kutluyorum.

***

Şimdi Deniz Somu yitirdiğimiz haberi geldi. Bilgisayarımın başında dondum kaldım. Ne düşüneceğimi bilemedim. Gözlerimin önüne önce kitap fuarlarında, Cumhuriyet standında okurlarıyla konuşurkenki sevecen yüzü, sonra da televizyon ekranlarında yandaş basının temsilcileriyle tartışırken gemleyemediği, büyük olasılıkla gemlemeyi düşünmediği o öfkeli hali geldi.

Onun o öfkeli halini görüp ekran adabı”, “karşısındakine saygı”, “hoşgörüfilan diyerek eleştirenler oluyordu. Oysa Deniz, hep doğrunun yanındaydı, doğruların adına yanlışı savunanlarla tartışıyordu. Söz konusu inançları, düşünceleri olduğunda kıskanılacak ölçüde ödünsüzdü. Üzerine gelindiğinde, yanlışların yaylım ateşine tutulduğunda öfkeleniyordu.

Haklı bir öfkeydi onunki.

O, bugün yaşadıklarımızı, yarın yaşayacaklarımızı dünden gören, insanları geleceğe ilişkin uyarmayı görev bilen bir arkadaşımızdı. Kandırılamayanlardan, uyutulamayanlardan, sindirilemeyenlerdendi. Gürültüye pabuç bırakmayanlardandı.

Korkusuzdu.

***

Zaman zaman ters düştüğümüz, tartıştığımız da oldu sayfa arkadaşımla. Ama ulusal kurtuluşçulukta, Cumhuriyetçilikte, aydınlanmacılıkta, tam bağımsızlıkta, laik ve demokratik Türkiyecilikte her zaman buluştuk.

Onun olmayışı yalnızca Cumhuriyet için değil, Türkiye için de bir eksikliktir.

Deniz Somu arayacağım, özleyeceğim.

Işıklar içinde yatsın.

Hiç yorum yok: